A. J. Ayer; Algılama

 

Sanat Tanımı Topluluğu

 

Kuşkucuların ortaya koyduğu algılama sorunu, sağduyusal olarak, insanların çoğunun algıladığımızı onayladığı, fiziksel nesnelerin varolduğu inancının doğru olup olmadığı sorunudur.

.

Fiziksel nesnelerin varoluşuna olan inancımızın duyumsamalarımızın apaçık olmasına dayandığı söylenir. Şeylerin varoluşuna inancımızın çıkarsandığı anlamına gelen bu anlatım, olaysal bir inancın doğrulanması sorununun olduğunun onaylanması demektir.

 

Locke’dan Russell’a pek çok düşünüre göre duyular ile alınan verilerden (hard data) kuşku duyulmaz, ama, fiziksel nesnelerin varolduğunu söylemek kuşku uyandırır.

 

Tek bir duyumsamadan, bir tek gözlemciden daha çoğunca kavranabilir olan, yani, bütün insanların ulaşabildiği, uzamda yer kaplayan ve bir andan daha uzun süre varolan şeylere fiziksel nesne denir.

 

Doğrudan algılanan apaçık veriler fiziksel nesne tanımını karşılamaz. Düşünürlerin ide (düşünü), izlenim veya duyuverisi diye adlandırdıkları, bu apaçık, sağlam veriler (hard data) ansal olarak ortadan kalkan, yalnızca bir gözlemciye ve bir duyumsamaya özgü şeylerdir.

 

“Fiziksel nesneleri değil duyuverilerini doğrudan algılarız. Algılamanın dolaysız nesneleri yalnızca duyuverileridir” görüşünde olan düşünürler “yanılsamayı (illüzyonu) öncül alan us yürütme” diye bilinen çıkarıma dayanmaktadır.

 

Fiziksel nesneler insanlara olduklarından başka türlü görünebilir. Ayrıca, bunların görünüşleri aydınlanmanın durumu, gözlemcinin konumu, sinirsel dizgemizin sağın olması gibi dışsal etkenlere nedensel olarak bağlıdır.

 

“Bir fiziksel nesne algılanıyor sanıldığı her durumda doğrudan algılanan bir şey vardır”. “Doğrudan algılanan şey olduğundan başka türlü görünemez”. “Bir fiziksel nesne olduğundan başka türlü görünebildiğinden, bu durumda, fiziksel nesneden başka bir şey doğrudan algılanmaktadır”.

 

Bir fiziksel nesneyi bazen olduğu görünüşte algılamayız. Bir nesne değişik açılardan bir küme değişik görünüş sunabilir. Bunlardan biri onun gerçek görünüşü sayıldığında, bu görünüş dışındaki örneklerde doğrudan algılanan şey nesnenin kendi görünüşü değildir.

 

Nesnenin görünüşlerinin, onun her görünüşünde doğrudan algılanmadığını öne sürmeyi haklı kılacak kadar birbirine benzediğini onaylarsak, bundan, fiziksel nesnenin o bir örnekte de doğrudan algılanmadığı sonucu çıkar. Fiziksel nesnelerin, kimi kez, gerçekte oldukları gibi algılanabildikleri onaylansa bile, doğrudan algılanan şeyin, her zaman, başka bir şey olduğu sonucuna varılır.

 

Doğrudan algılanan başka bir şey ise, fiziksel nesne kendisi ile gözlemcisi arasına görünüşünü koyuyor demektir. Fiziksel nesnelerin, çıkardıkları seslerden ayrılabildikleri gibi görünüşlerinden ve dokunsal nitellerinden de ayrılabildiklerini onaylamalıyız.

 

Sanrı ortada bulunmayan bir fiziksel nesnenin algılanmasıdır. Tam sanrı durumunda görülen şeyin, yalnızca bir kişinin ulaşabileceği bir şey, onun bu öznel deneyi sürdüğü sürece varolan bir şey olması, yani, tanımından, bir duyuverisi olması gerekir.

 

“Sanrı görmek, ortada olan, bir fiziksel nesneyi görme deneyine benzer” deniyor. Deneyler birbirine benziyor ise bunların çözümlenmesi de aynı biçimde yapılmalıdır. Bu durumda, sanrıda görülen şeyin duyuverisi olduğu söyleniyor ise “algılanan her zaman duyuverisidir” demek usa uygundur.   

  

Bir sanrı görenin bir şey gördüğünü söyleme kararını ve görülen bir şeyin varolduğu kuralını birleştirme yolu ile duyuverilerinin varolanlar arasına katılması sağlanabilir.

 

Algıladığımız şeyi görünüşünde taşıdığı niteller ile anlatmaya eğilimli oluşumuz, bizi, fiziksel nesnelerin kendilerinin dolaylı olarak algılandığı sonucuna götürüyor. Bu durumda, fiziksel nesnelerin, gözlemcinin sinirsel dizgesi ile bağıntılı duyuverileri dolayısı ile algılandığı söylenebilir.

 

Nedensel us yürütmenin esinlendiği bilimsel bilginin bize bildirdiği, nesnelerin bize görünme yollarını, nesnenin kendisinin dışında bulunan birçok etmenin koşullandırdığıdır.

 

Nesnelerin görünüşünün bir bölümünü dış etmenlerin belirlemesinden, “bir şeyin belirli bir nitelde görünüşünün nedeni dış etmenler ise, gerçekte, o şeyde o nitel yoktur” onayı ile birlikte, nesneleri oldukları gibi algılamadığımız sonucuna ulaşılabilir.

 

“Algılamada algılayan öznenin içinde bulunduğu koşullar arasında dış etmenler de vardır” anlatımının daha geçerli olduğu düşünülebilir. Nesnenin nitelleri, bir bölümü ile, algılayana bağlı ise, bunların, nesnenin kendisinde bulunduğu yasal olarak düşünülemez. Ama, gözlemciye bağlı olan, nesnenin ona görünmekte olduğu gibi görünmesidir.

 

“Gözlemciye bir nesne görünmekte olduğu gibi görünüyor” anlatımı bizi, bir nesnenin gerçekte, göründüğü gibi olmadığını, görünüşteki bir nitelin nesnede gerçekte bulunmadığını söylemeye götürecek denli açık değil.

 

Nedensel us yürütmenin, bazı düşünürleri etkileyen bir türü de, ışığın yolculuğunun belirli bir zaman alması olayını ileri sürer. Bundan, bizim fiziksel nesneleri onları gördüğümüz anda oldukları gibi değil de, olsa olsa, bir süre önce oldukları gibi gördüğümüz sonucu çıkarılır.

 

Işığın yolculuğunun, kaynağının ortadan kalkmış olabileceği denli, uzun sürmesinin olanaklı olması nedeni ile gördüğümüz şey kaynak fiziksel nesne ile özdeş olamaz. Bundan, fiziksel nesneleri dolaylı yoldan gördüğümüzü, doğrudan gördüğümüzün başka bir şey olduğunu çıkarabiliriz.

 

Gördüğümüz şey, var ise, bu anda, burada bulunmalıdır. Ama, bir şeyler gördüğümüz anın, fiziksel nesnelerin bize göründükleri durumda oldukları andan, daha sonra olduğu onaylandığında, artık varolmayan fiziksel nesneleri de görmenin olanaklı olduğu savunulabilir. Demek ki, doğrudan gördüğümüz şeyler fiziksel nesneler değildir.

 

Biraz daha ayrıntılı çözümlemelere girişildiğinde, yanılsamaların olabilir olmasından, algılanan şeyi betimlemenin olağan yolunun, algılamanın kendisinin içerebileceğinden daha güçlü bir savlama (nesnenin varoluşu savlaması) yaptığı ortaya çıkar.

 

Bir fiziksel nesneyi gördüğünü söylemek onun varolduğu anlamını da taşıdığından “şunu   görüyorum” demeyip, (şu anda görüş alanımda tuttuğum) “şunu gördüğümü sanıyorum” demek doğrudur.

 

Bir fiziksel nesne algıladığımı sandığımda, bir gerçek fiziksel nesne algıladığım kesin değildir. Ama, algılama sırasında, herhangi bir şey kesin olarak algılanmaktadır.

 

“Şu anda şu fiziksel nesneyi gördüğümü sanıyorum” anlatımı, “şu anda şu fiziksel nesneye benzeyen bir şey görüyorum” anlatımına çevrilebilir. Bu işlem bütün algılama türlerine uygulandığında, “bir kişi bir fiziksel nesneyi algıladığını sandığında, aslında, o kişi o fiziksel nesneye benzeyen bir şey algılar” genel anlatımı elde edilir.

 

“Bir kişi bir fiziksel nesneyi algıladığını sandığında, o fiziksel nesneye benzeyen bir şey algılar” genellemesinde geçen “fiziksel nesneye benzeyen şey”e “duyuverisi” diyebiliriz ve buradan, “doğrudan algılanan şeyler, her zaman, duyuverileridir” anlatımına ulaşabiliriz.

 

“Şu fiziksel nesneyi görüyorum” tümcesinin, onu söylediğim andaki deneyimde bulunanların doğruladığından daha fazla şeyi anlattığı savlaması gibi, bizi duyuverilerini algıladığımızı söylemeye götüren aşamaları tartışmayı sürdürebiliriz.

 

“Benim şu andaki deneyimde bulunan“ anlatımından ne anlamalıyız. “Görüyorum” sözü, kendimizin de içinde olduğumuz bir deneyi anlatır. “Şu anda şu fiziksel nesneyi görüyorum” dediğimde, gerçekte, karşımda bir nesnenin bulunduğu bir deneyi geçiriyormuşum gibi oluyor. Oysa, geçirdiğim deney karşımda, gerçekte, bir fiziksel nesne bulunmasa da böyle olurdu (sanrı). 

 

“Görüyorum” sözünde, fiziksel nesnenin varoluşuna (ya da olmayışına) bir gönderme yoktur. Ses çıkarmayan şeylerin işitilmesi nasıl olanaksız ise bir fiziksel nesnenin belirli türden bir görüntü vermeden görülmesi de olanaksızdır. Bu durumda, şu anda belirli bir şey görmem eyleminden, şu anda bana görme alanımda, gerçekte, bir şey varmış gibi göründüğü sonucu çıkar.

 

Karşımdaki bir fiziksel nesne olmasa da, gördüğümün öyle olduğunu sanabilirim. Bu öbür duyualgısı türleri için de geçerlidir. Herhangi bir fiziksel nesne algıladığımı sandığımda, bundan, algıladığımı sandığım şey ile aynı olması zorunlu olmayan bir şey algıladığım sonucu elde edilir.

 

Kendini bir şey algılıyormuş sandığı her durumda bir kişinin, gerçekten, bir fiziksel nesne algıladığı kesin değildir. Böylece, “… algıladığımı sanıyorum” demek daha sakıntılı bir anlatımda bulunmaktır. Son bir adım ile, “... algıladığımı sanıyorum”dan (... benzerinin varolduğunu da ileri sürerek) “bir ... benzerini algılıyorum”a geçeriz.

 

Gerçeğinin ya da sanrısının algılanması; başka kişilerce, başka koşullarda ve başka zamanlarda algılanması gibi fiziksel nesne olma koşullarına uymayan “şey benzeri (duyuverisi)” olanlar bir kişiye özgüdür ve gözlemcinin, bakış noktasına göre, bir anda bilincinde olunmuş şeylerdir.

 

Duyuverisi kuramcılarının yaptıkları şey, olayları, düşünsel olarak ilginç olan, ama, olağan anlatım tarzlarının gizlediği ayrımları aydınlattığı onaylanan bir yoldan, yeniden betimlemektir.

 

Duyuverilerinden söz etmek, “sanmak” eyleminin burada açıklanmaya çalışılan özel anlamında, fiziksel nesne sanılanların ne olduğunu söylemektir. Duyuverisi kuramcıları, yalnızca, burada açıklanan anlamında “duyuverisi” dedikleri fiziksel nesne benzerlerinin bulunduğunu belirlemek ile yetiniyor.

 

Duyuverisi kuramcılarının us yürütmelerinde, çekinceli görülen, “şu anda bir x gördüğümü sanıyorum”dan “şu anda bir x benzeri görüyorum”a geçiş, birinci tümcenin kullanıldığı olaylarda, bunun bir yeniden düzenlenişi olan ve eylem yerine adın geçirildiği; görülenlerin “x sanılması” (eylem) yerine “x benzeri”ni (duyuverisi) (ad) geçiren ikinci tümcenin, açıkça olayı verdiği ileri sürülerek, aşılabilir.

 

Duyuverileri konusunda “sanmak” eylemli terim düzenine geri dönülemeyecek hiçbir şey söylenmemesine özen gösterilmelidir. Burada sakınılması gereken, bir çözümleme sonrasında ortaya atılmış olan, bu kişiye özgü şeylerin (fiziksel nesne benzerlerinin), kaynaklarından bağımsızlaştırılmasıdır.

 

Duyuverileri kendinde nesneler gibi görüldüğünde, ne oldukları (adları), yani, birbirlerinden ayırt edilebilmelerinin yolu, değişebilir olup olmadıkları ve varoluşlarının süresi konusundaki sorular yanıtlanmalıdır. Duyuverilerinin incelenmesi ile bu soruların yanıtlanabileceği sanılabilir, ama, öznel olan duyuverileri incelenebilecek nesne durumuna ancak bu koşulları karşılayabildiklerinde gelebilir.————