B. Russell; Düşünme Uğraşları

Sanat Tanımı Topluluğu

 

 

Usunu kullanan insanların kuşku duymayacağı (kesin) bilgi var mıdır? Sorusu, düşünürleri nesnelerin görünüşleri ile aslında ne oldukları (görünüş ve gerçek) arasında ayrım yapmaya götürmüştür.

 

Gerçek nesne denenler duyularımız ile dolaysızca bilebileceğimiz şeyler değildir. Biz, ancak, görünüşleri doğrudan deneyleyebiliriz. Duyum ile doğrudan bilinen şeylere duyuverisi (izlenim, görünüş) adı verilir. Duyuverilerinin dolaysız ayrımına varma deneyine ise duyum denir.

 

Yer kaplayan (uzamsal), bilinçsiz, düşünemeyen şeyler olarak tanımlanan, çıkarımsal (fiziksel) nesnelerin hepsine özdek diyoruz. Hemen hemen bütün düşünürler, doğası ne olur ise olsun, gerçek nesnelerin varolduğu konusunda uzlaşıyor. Bunlar, duyuverilerini zihinden bağımsız şeylerin varolduğunun belirtisi olarak görüyor.

 

Öznel düşünü veya duyuverilerimiz ilkesel (başlangıçtaki şeyler olarak) kesindir. Algıladığımız tüm duyuverilerini kesince ediniriz. Ama, fiziksel nesneleri doğrudan bilemeyiz. “Duyuverilerimiz bizden ve algılarımızdan bağımsız şeylerin gerçekten varolduğunun belirtisidir” diyebiliriz.

 

İnançlarımızı (yargılarımızı), en fazla güvenilir olanından (ilkesel olanından) başlayıp, aşamalı olarak, düşünmelerin yardımı ile, sıralayabiliriz. İnançlarımızın tamamının veya bunlardan herhangi birinin yanlış olma olasılığı, her zaman, vardır.

 

İlksel inançlarımızdan başlayarak yapacağımız (tümevarımsal) çıkarımların olma olasılığı en yüksek olanını tek bilgi olarak onaylama temeli üzerinde, bilgimizi dizgesel olarak örgütleyebiliriz.

 

Bilimsel uzam, duyumsadığımız uzamlar ile bağıntılı olmasına karşın onlar ile aynı değildir. Fiziksel nesnelerin, “fiziksel uzam” denen, bilimsel uzamları vardır. İçinde fiziksel nesnelerin yer aldığı, her şeyi kapsayan bir genel fiziksel uzam da olabilir.

 

Fiziksel nesnelerin fiziksel uzam içindeki bağıntılı konumu, bizim öznel uzamlarımızdaki duyuverilerinin bağıntılı konumu ile karşı karşıya gelebilir. Görünüşün zaman düzeni (zamanın biçimi), gerçekte varolan zamanın biçimi ile aynı olabilir.

Duyuverileri ile fiziksel nesnelerde karşı karşıya gelen bağıntıların özellerini bilebiliriz, ama bu bağıntıların doğasını bilemeyiz. Duyuverileri arasındaki bağıntılardan türetilmiş olarak, bağıntılarının özellerinin bilinebilmesine karşın, fiziksel nesnelerin kendileri, özgül doğaları bakımından, en azından duyum ile, bilinemez olarak kalır.

 

Bazı düşünürler, duyuverilerimizin, bizim öznel duyumlarımızın dolaysız nesnesi olmayan şeylerin belirtileri olduğunu kabul etmek ile birlikte, özdeğin zihinden, özü bakımından bağımsız bir şey olduğu düşüncesine karşı çıkıyor.

 

Düşünücüler (idealistler), varolan her şeyin, bir anlamda, zihinsel olduğunu savlıyor. Örneğin Berkeley’e göre, algılarımızın bizi varolduklarına inandırabileceği şeylerin yalnızca düşünülerimiz (ideler) olmasından, bilinmenin zihinde bulunmak olduğu kanıtlanabilir.

 

Düşününün bilinebilmesi için zihinde biri ayrımına varılan şey, öbürü onu anlamanın zihinsel çalışması, yani ayrımına varmanın kendisi olmak üzere iki ayrı şey bulunmalıdır. Öznel olan duyuverilerini tanıma, bir bakıma, özünde, zihin ile zihindeki bir başka şey arasındaki bağıntıdan oluşuyor. Bir şeyi tanıdığımda, tanıma (acquaintance), bana o şeyin varolduğunu bildirir.

 

Bir şeyi tanımadan da o şey konusunda doğru önermeye varıldığında, o şey betimlemesinden (description) bilinmiştir. Bir şeyi betimlemesinden bilmek demek, bu şeyin varoluşunun, tanınan bir şeyin varoluşundan çıkarılabilmesi demektir.

 

Bir fiziksel nesnenin bilinmesi, bu ve şu ve o ... duyuverilerine bir fiziksel nesnenin neden olduğunun bilinmesidir. Fiziksel nesneler üzerine bilgi çıkarımsal bilgidir. Çıkarımsal bilgi tanımaya dayanır. Tanıma duyuverilerini tanımayı, bellekten tanımayı ve özbilinç gibi, kendi zihnimizin içeriklerini tanımayı kapsar.

 

Bizim dışımızdaki nesnelerin belirtisi olduğu düşünülen duyuverilerini duyum ile, içimizdeki olayların verilerini içgözlem ile tanırız. Zihindeki, tikel duyuverilerinin tanınması yanında tümel denen genel düşünüler de tanınır. Tümelleri tanımaya kavrama, kavranmış bir tümele de kavram denir.

 

Belirsiz betimlemeler “bir böyle ve şöyle”  (bir adam, herhangi bir adam) biçimindeki önermeler, belirli betimlemeler ise “böyle ve şöyle” (tekil) (demir maskeli adam) biçimindeki önermelerdir. Özelleri ile belirlenen (tekleştirilen) bir tek nesnenin olduğu belirli betimleme ile bilinir.

 

Her sözcüğü ve özeladı karşılayan betimlemeler vardır. Özeladı kullanan kişinin zihnindeki düşünü, ancak, özelad yerine bir betimleme koyulduğunda açık olarak anlatılabilir. Betimleme değişebilir, değişmeyen şey adın uygulandığı düşünüdür. Anlayabileceğimiz her önerme tanıdığımız kavramlardan oluşmalıdır.

 

Bütünü ile bizim kendi tanıma deneyimizden geçmiş şeylerin terimlerinden oluşan doğru önermeleri bilebilmemiz gerçeğine karşın, hiçbir zaman deneyimizden geçmemiş şeylerin de betimlemeli bilgisini edinebiliriz. Kendi duyuverilerimizi ve varoluşumuzu tanıma ile biliriz.

 

Duyuverilerimizden yola çıkarak özdeksel nesnelerin, öbür kişilerin, kendi bireysel bilgimizin başlangıcından önceki ya da gelecekteki şeylerin varolduklarını bilebilmek için, bir takım çıkarım kurallarının da bilinmesi gerekir. Bunlar deneylenmiş olandan yapılan çıkarımlarda kullanılır.

 

Bütün davranışlarımız, gelecekte, geçmişte olduğu gibi, beraber gerçekleşmelerini beklediğimiz olaylara dayanır. Beraber gerçekleşen olayların ilerde olabilme kertesinin (derecesinin) düzeyi ise tümevarım kuralı ile bağıntılıdır.

 

Doğru öncüllerden doğru sonucun çıktığını savlayan önerme çıkarım ile ilgili bir genel kuralı anlatır. “Özdeş olma (bir önerme doğru ise doğrudur)”, “çelişmeme (bir önerme hem doğru hem de yanlış olamaz)” ve “üçüncü durumun olamaması (bir önerme ya doğrudur ya da yanlıştır)” kuralları ise mantığın üç apaçık genel önermesidir.

 

Önsel önermelerin doğrulanması deneyden bağımsızdır. Bir şeyin varolduğunun kanıtlamasında hem deneysel hem de önsel (apriori) önermeler kullanılır. Bilginin tamamı veya bir bölümü deneye dayandığında ona deneysel bilgi denir. Arı matematik ve arı mantık bilgimiz önseldir. Deneysel genellemelere, tikel önermelerden genel önermeye giden, tümevarım ile ulaşılır.

 

Genelemesel (totolojik) bir önermede özne en az iki özeli ile birlikte verilerek yükleminde bu özellerden biri yinelenmiştir (bir beyaz masa beyazdır/ masadır). Bu önermenin yüklemi, öznesinin çözümlenmesi sonucunda öznede bulunabileceğinden, böyle bir önermenin değillenmesi (yadsınması) iççelişki oluşturur.

Duyumsananlara veya bunlar ile aynı doğada olan herhangi bir şeye tikel denir. Birçok tikelce paylaşılan tümel terimler tikelleri birbirinden ayırt eder. Özel adlar tikel, genel adlar, nitelleri anlatan sözcükler, bağıntısal sözcükler ve eylem sözcükleri tümel terimlerdir. Doğru önermelerin tamamı tümel terimleri gerektirir.

 

Tümeller zihnin oluşturduğu şeyler değil, zihnin kavradığı şeylerdir. Bunlar ne uzamdadır, ne zamandadır; özdeksel de değildir. Tümeller değişmez ve zamandışıdır. Bunlar, tanıma ile veya betimleme ile bilinenler ve bunların her ikisi ile de bilinemeyenler olarak sınıflandırılabilir. Duyuverilerinde örneklenen nitel, uzam, zaman ve bağıntı tümelleri tanıma ile bilinir.

 

Şeylerin bilgisinin ve doğru önermelerin, biri dolaysız diğeri türetilebilir olmak üzere, iki türü vardır. Tanıma olarak adlandırılan dolaysız bilgi ile bilinen şeyler tümeller ve tikellerdir. Betimleme denen türetilmiş bilgi ise hem tanımayı hem de doğru önermeleri gerektirir.

 

Sezgisel bilgi apaçık doğru önermelerin bilgisidir. Türetilmiş doğru önermelerin bilgisi tümdengelimin kuralları kullanılarak apaçık doğru önermelerden çıkarılır. Bir dayanağın dayanağı araştırıldığında, genel apaçık önermelerin doğru olduğu apaçık görülen ve daha açık bir doğru önermeden çıkarılamayacak bir örneğine varılır.

 

Apaçık doğru önermelerin bir türü doğrudan duyumu anlatan önermedir. Bu tür doğru önermelere algısal doğru önermeler diyoruz. Duyuverisi bağıntılı ögeler içeriyor ve önerme de bu ögelerin bağıntısını bildiriyor ise bu, duyuverileri üzerine bir çözümleme ile vardığımız, bir apaçık olmadır.

 

Duyuverileri ne doğrudur ne de yanlış. Algılama, duyuverilerinin, üzerlerine hiçbir çözümlemeye girmeden, yalnızca, varoluşunu bildirir. Algılama önermeleri, bellekten dolaysız doğru önermeler, tümevarım ilkesi, mantığın ve matematiğin ilkeleri apaçıktır.

 

Doğru ve yanlış olaysal, mantıksal bütün önermelerin ve inanç, sav, istek v.b. önermelerinin simgelediği şeyler ile bağıntılarına bağlı özelleridir. Yalnızca özdekten oluşan bir dünyada doğru da yanlış da olmazdı. Savlamada ortaya çıkan her savda, savlayan bir zihni gösteren terim ile o zihnin savladığı şeyleri gösteren terimler bulunur. Savlamada zihni (beni) gösterene özne terimi, geriye kalan terimlere ise nesne terimleri denir.

 

Belirli nesne terimleri arasında bağıntı kurulan bir önerme, bu terimlerin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir karmaşık yapıdır. Bunun ile karşı karşıya gelen bir karmaşık olayın ögeleri de aynı bağıntı ile bir arada bulunmaktadır.

 

İnançların ortaya çıkması zihinseldir (ben inanır) ama, doğru olmaları zihne bağlı değildir. Birbirine, nesne bağıntıları ile, inanılan önermede oldukları düzende bir araya gelmiş nesnelerden oluşan karmaşık yapıya inanılan önerme ile karşı karşıya gelen olay denir. İnanç, inanılan önerme ile karşı karşıya gelen bir olay var ise doğrudur.

__________________________________________