I. KANT’IN ELEŞTİRİ’YE GİRİŞ METİNLERİNDEN

Sanat Tanımı Topluluğu

 

Fizikötesel bilginin ilkeleri deneyden alınamaz; çünkü bu bilgi fiziksel şeyler ile değil fizikötesel şeyler ile bağıntılı olduğundan dış ve iç deney onun temelini oluşturamaz. Fizikötesel bilgi, önsel bilgidir; yani, arı anlama yetisi, arı us yolu ile elde edilir.

Bir yargı, içerik bakımından, ya çözümsel (analitik), bilginin içeriğine bir şey katmayan bir açıklayıcı yargıdır ya da eldeki bilgiyi arttıran birleşimsel (sentetik), bir genişletici yargıdır.  Bütün çözümsel yargılar çelişmeme ilkesine dayanır ve önseldir.

Matematiksel önermeler (yargılar), deneysel değil, önseldir; çünkü deneyden çıkarılamayacak düzeyde zorunludur. Arı geometrinin ilkeleri birleşimsel önermedir. Bu durumda, matematiksel önermeler zorunlu ve bilgiyi arttırıcı olduklarından birleşimsel önseldir (sentetik a priori).

Eleştiriye Giriş, bilimsel fizikötesinin olanaklı olduğunu gösterme görevini üstlenir. Kant’a göre, fizikötesinin bilim olduğu, o günkü durumu ile, onaylanmasa da, arı matematik ve arı doğa biliminde bazı verili arı birleşimsel önsel bilgilerin olduğu onaylanmaktadır. Arı matematik ve arı doğa bilimi, bir bölümü katıksız ussal zorunlu, bir bölümü deneyden gelen genellemeler olan önermeler içermektedir. Verili olan bilgilerden fizikötesi de türetilebilir.

Çözümsel önermelerin olanağı, yalnızca, çelişmeme ilkesine dayanır. Algıların birleşiminden başka bir şey olmadığından, deneysel birleşimsel sonsal (ampirik sentetik a posteriori) önermeler açıklama gerektirmez.

Bilgiyi arttıran arı ussal birleşimsel önsel (sentetik a priori) önermeler ise çelişmeme ilkesinden başka ilkelere dayanmak zorundadır. Birleşimsel önsel (örneğin, matematiksel) önermeler karşılıklarından kuşku duyulmaz bir kesinlikte görülmek ile birlikte, bunların temelinin araştırılarak olanağının ilkelerinden kullanılışının koşullarına, alanının genişliğinin ve sınırlarının belirlenmesi gerekir. Bu belirleme yapılmadan bilimsel fizikötesi olanaksızdır.

Fizikötesinin olanağını belirlemek için önermeleri birleşimsel önsel olan iki bilime, arı matematiğe (Eukleides) ve arı doğa bilimine (Newton) başvurabiliriz. Çünkü yalnızca bu ikisi bize görüdeki nesnelerde önsel bir bilgi bulunduğunda, onun doğruluğunu, somut olarak, gösterebiliyor. Bu gerçekten yola çıkıp çözümleme ile, bilimsel fizikötesinin yapılabilmesinin ilkelerine ulaşabiliriz.

Salt zorunlu birleşimsel bir bilgi olan arı matematiği usun önsel olarak oluşturması nasıl olanaklıdır? Usumuzda bu yeti bir önsel bilgi temeline dayanmalıdır. Matematiksel bilgi, kavramını, ilk önce, deneysel olmayan arı görüde ortaya koymak zorundadır. Bu arı görünün var olduğu gösterilebilir ise birleşimsel önsel önermeler ve matematiksel bilim açıklanabilir.

Bir şeyi önsel olarak görmek olanaksız gibi gelir. Eğer görümüz şeyleri oldukları gibi tasarlayabilseydi, görü önsel olamaz bütünü ile deneysel olurdu. Görünün önsel bilgi olarak gerçekleşmesi, ancak, görü, öznede önceden bulunan, duyusallığın biçimini (formunu) içerir ise olanaklıdır. Çünkü duyu nesnelerinin yalnızca bu duyusallık biçimine göre görünmeleri önsel olarak bilinebilir.

Duyusal görünün biçimi (formu) şeylerin önsel olarak görülebilmesini sağlar ve nesnelerin olduğu gibi değil, göründüğü gibi bilinebilmesine olanak tanır. Uzam ve zaman, arı matematiğin zorunlu tüm bilgilerinin temeli olan, arı görülerdir. Gerçek nesneler uzamsal, zamansal biçimleri ile önsel olarak bilinebilir.

Arı geometrinin, duyu nesnelerine yönelmesi koşulu ile, nesnel olarak gerçektir. Duyusal her tasarımız, bir şeyin olduğu gibi tasarısı değil, onun bize görünüşünün, tasarısıdır. Böyle olduğu için, geometrinin önermeleri uzamda, zorunlu olarak, geçerlidir. Çünkü uzam tüm dış görünüşlerin biçiminden başka bir şey değildir. Duyu nesneleri, ancak, bu biçim altında görülebilir.

Görünüşler geometrinin onlara yüklediklerinden başka bir şey içeremez. Duyulara verilen evrenimizin tüm dış nesneleri zorunlu olarak geometrinin önermelerine, noktası noktasına, uygun düşmek zorundadır, çünkü duyusal olma, geometricinin ele aldığı, dış görü biçiminin aracılığı ile o nesneleri arı görünüşler olarak olanaklı kılar.

Bize nesne olarak verilecek her şeyin görümüzde verilmesi gerekir. Bütün görümüz duyular aracılığı ile oluşur. Duyular bize kendinde şeylerin bilgisini sağlamaz; onların görünüşlerini, düşünülmek üzere, anlama yetisine sunar. Şeyler dışımızda bulunan duyu nesneleri olarak bize verilir. Ama, onların kendinde şeyler olarak nasıl olduklarını bilemeyiz. Duyularımızı uyararak bize etkide bulunanların, yalnızca, usumuzdaki tasarılarını biliyoruz.

Anlama yetisi duyularımızın görülerini uzam ve zaman içinde, bilginin bağıntılı olması kuralına göre bir deneyde birleştirerek ortaya koyar. Olanaklı deney ile bağıntılı kullanıldığında, tasarıları arı görünüş saymak, bizi yanlışa veya gerçek olmayana sürüklemez. Çünkü tasarılar, arı görünüş de olsa, gerçeğin kurallarına göre, deneyde doğru bir biçimde bağıntılı olabilir.

Geometrinin önermeleri uzam ile bağıntılı olduğu kadar bütün olanaklı deneyler ile de bağıntılı olarak geçerlidir. Bu önermelerin dış görünün bütün nesneleri ile bağıntılı olarak önsel bilgisinin olanaklı olması, ancak, nesneler, uzam, zaman biçiminde görünüşler sayılır ise kavranabilir. Bütün görünüşler kendinde şeylerin belirtileri değil, yalnızca, tasarlama biçimleridir.

Dış ve iç duyuların nesnesi olan, genel olarak doğayı doğa bilimi yasalar altında toplar. Bu, genel olarak doğanın biliminin ilkeleri arasında yer alan bazı önermeler, arı doğa biliminin, gerçekten önsel olarak ortaya çıkan, genel yasalarıdır.

Arı doğa bilimi nasıl olanaklıdır? Burada sözü edilen, önsel olsa da, gerçek olduğu deney ile onaylanabilen (ampirik) doğa bilgisidir. Şeylerin deneysel bilgisini olanaklı kılan öznel yasalar, olanaklı bir deneyin nesneleri olmaları bakımından bu şeyler konusunda da geçerlidir.

“Algılanan bir olayı, kendisinden önce gelen, algılanan olayın bir genel kurala göre çıkarılabildiği, bir şeye bağlamak gerekir” (arı doğa bilimi) yasası olmadan, bir algı yargısı, hiçbir zaman, bir deney önermesi durumuna gelemez.

Bütün olanaklı deneylerin nesnesi doğadır. Deneyin olanağının önsel (a priori) koşulları bütün doğa yasalarının çıkarılacağı kaynaktır. Duyuların dolaysız algısından kaynaklanan algı yargılarının deneysel önermelere dönüşebilmesi için, duyusal algıda verilene, anlama yetisinde bulunan kavramların eklenmesi gerekir.

Anlama yetisinin önsel kavramları bir deneysel önermenin nesnel geçerli olmasını sağlar. Bir önerme bir nesneye uygun ise aynı anlamdaki bütün önermeler de birbirine uygundur. Bu da uygun olan deneysel önermenin zorunlu genelleme (nesnel geçerli) olması demektir.

Olaysal algıdan bütünü ile ayrımlı olan arı anlama yetisi kavramlarının görevi, yalnızca, her birinin altında toplanan tasarımları belirleyerek genelleme olan bir önermeyi olanaklı kılmaktır. Algı yargısının, deney önermesine dönüşmeden önce, bir anlama yetisi kavramının kapsamına girmesi gerekir.

Kant’a göre, arı anlama yetisinin kavramlarına önsel olarak dayanan deneyin olanağını ortaya koymak için, önce, genel olarak yargıda bulunmanın (önermeler ileri sürmenin) özelliğinin ve anlama yetisinin önermedeki ögelerinin bir eksiksiz çizelgesinin oluşturulması gerekir.

Anlama yetisinin, nicel bakımdan, bir olma, çok olma, bütün (hepsi) olma; nitele göre gerçek olma, olmama, sınırlı olma; bağıntı bakımından töz olma, nedensel olma, bağıntılı (ortak) olma; kipsel olarak ise, olanaklı olma, varolma, zorunlu olma, denebilen oniki (ulamı, kategorisi) kavramı vardır.

Anlama yetisinin kavramlarının (kategorilerin) mantıksal işlevleri (fonksiyonları) durumundaki, önermeler ise, nicele göre, tümel, tikel, tekil; nitele göre evetleyici, değilleyici, sonsuz olan; bağıntıya göre, kesin, koşullu, ayırıcı ve kipsel olarak sorunlu, onaylayıcı ve zorunlu önermeler diye sınıflanabilir.

Duyular duyar; anlama yetisi düşünür. Düşünmek tasarıları bir bilinçte birleştirmek yani, yargıda bulunmaktır. Nesneler ile bağıntılı yargılar (önermeler) bir bilinçte, zorunlu olarak, birleştirilen tasarılardır. Tasarıların (algıların) bir bilinçte, zorunlu olarak, birleştirilmelerinin kavramları (ulamları) nesnel geçerli önermelerin ilkeleridir.

Deney, görünüşlerin bir bilinçteki birleşimsel bağlantılılığı zorunlu olduğunda oluşur. Bu neden ile anlama yetisinin arı kavramları altlarına bütün algıların sokulmasını gerektiren ulamlardır (kategorilerdir).

Olanaklı deneyin ilkeleri, önsel olarak bilinebilen doğanın genel yasalarıdır. Bu ilkeler tüm deneysel doğa bilgisinden önce gelen, bilgiyi olanaklı kılan, asıl genel ve arı doğa bilimi denebilecek bir doğa dizgesi oluşturur.

Arı doğa biliminin ilkelerinin birincisi bütün görünüşleri uzam ve zamanda görüler olarak büyük olma kavramı altına sokan matematiği deneye uygulamanın ilkesidir. İkinci ilke ise asıl deneysel olanı, görülerde gerçek olana karşılayan, uzam ve zaman içermeyen duyu tasarısı ile hiç (sıfır) arasındaki büyük olma ayrımını belirleyen matematiğin doğa bilimine ikinci uygulanışını sağlayan ilkedir.

Devingen olan görünüşler, varoluşları açısından, şeylerin kendilerinin kavramı olarak töz kavramı altına, bir neden ile bağıntılarında sonuç kavramı altına, bir deney yargısı ile bilinecekler ise ortak olma kavramı altına sokulmalıdır. Asıl doğa yasaları olan bu ilkelere devingenin ilkeleri denir.

Devingenin ilkelerinden sonra, görünüşlerin anlama yetisinin bildiği biçimsel koşullar ile uyuşmasının, duyuların gereçleri ile bağıntısının veya bir kavramda birleştirilmiş olarak her ikisinin ilkeleri olanak, gerçek olma ve zorunlu olma kavramlarıdır.

Anlama yetisinin yapısından çıkarılan ilkeler çizelgesinin üçüncü ulamı tek bir ilkeden türetilmiş kendinde yetkin olan bir kavramdır. Buradaki bütün birleşimsel önsel (sentetik a priori) ilkeler, genel olarak, olanaklı deneyin koşullarını ortaya koyar.

Bütün şeyler, deney nesneleri olmak bakımından, olanaklı deneyin genel koşulları altında önsel olarak bulunur. Uzam ve zamanın bir bölümünü kaplayan görüler, şeylerin çeşitliliğini önsel kurallara göre birleştiren, büyük olma kavramı altındadır.

Olanaklı deneyin birleşimsel önsel ilkeleri, kendinde şeyler ile değil, deneyin nesneleri olan, görünüşler ile bağıntılıdır. Bu neden ile, arı matematik gibi arı doğa bilimi de bizi, hiçbir zaman, arı görünüşlerden öte bir şeye ulaştıramaz ve ancak, deneyin olanaklı kıldığı şeyi tasarlamamızı sağlar.

Duyu nesneleri arı görünüşler sayıldığında, bunların temelinde bir kendinde şeyin bulunduğu kabul edilmiş olur. Kant’ın sorgulaması kendinde şeyleri (noumena, antite) olanaksız kılmıyor.

Kendinde şeyleri belirleyen hiçbir şeyi bilemeyiz. Çünkü arı anlama yetisi kavramlarımız gibi arı görüler de (uzam ve zaman), olanaklı deneyin nesneleri ile bağıntılıdır ve görülerden uzaklaştığımızda, kavramlarımızın anlamı bütünü ile ortadan kalkmış olur.

Temelsiz fizikötesinden kaçınmak için usun kendisini bilmesi gerçek bilim olarak görülmelidir. İçeriksel anlamda, görünüşlerin hepsi olmak bakımından doğa, uzam ve zamanı dolduran şey, yani, duyumsamanın nesnesi, genellik ile, duyusallığımızın özel yapısı aracılığı ile olanaklıdır. Duyusallığımız, kendinde ne olduklarını bilemediği görünüşlerden, bütünü ile ayrımlı şeylerin etkisindedir.

Biçimsel anlamda doğa, bütün görünüşlerin bağlı olduğu kuralların bütünü olarak doğa, anlama yetimizin özel yapısı aracılığı ile olanaklıdır. Görünüşlerin bağıntılılığının yasasını, yani, genel olarak doğayı deney ile bilemeyiz. Deneyin biçimselliğinin olanaklılığını doğanın genel yasaları sağlar.

Felsefeci çeşitli kavramları bir tek önsel ilkeden türetebilmek ister. “Böyle bir ilke bulabilmek yönünde, tasarımın çeşitliliğini genellemenin birliği altında toplamak için çeşitli etkenler ile ayrımlılaşan bir anlama yetisi edimi aradım: Bu edim yargıda bulunmaktır” diyor Kant: “Mantıkçıların çalışmaları önümde hazırdı. Böylece anlama yetisinin arı işlevlerinin eksiksiz bir çizelgesini çıkarabildim; nesnel geçerliliğin koşulu ile yargıların bağıntıya sokulması beni anlama yetisinin arı kavramlarına ulaştırdı.”

Fizikötesi, hiçbir deneyde verilemeyecek, dolayısı ile nesnel gerçek olarak hiçbir deneyin doğrulayamayacağı savlar ileri sürer. Fizikötesinin özü, usun, kendi kendisi ile tartışırken, kendi kavramlarını düşünmeye daldığında, kendisinden kaynaklandığını sandığı nesneler ile karşılaşması ile bağıntılıdır. Bu sorunu çözmediği sürece, us kendisini doyuramaz.

Anlama yetisinin deney sınırları içinde kalan işlemleri usun niteliklerinin hepsini kapsamaz. Deney usun işlem alanının bir bölümündedir. Olanaklı deneyin salt bütününün kendisi, bir deney olmamak ile birlikte, usun bir zorunlu sorunudur. Bu sorunu tasarlamak için us arı anlama yetisi kavramlarından ayrımlı kavramlara gereksinme duyar. Anlama yetisinin deney edinmek için ulamları olması gibi, usun da düşünüleri (ideleri) vardır.

Ulamların (kategorilerin) kaynakları anlama yetisinin bütün yargılarının nicel, nitel, bağıntısal ve kipsel denebilecek dört işlevinde, düşünülerin kaynakları ise usun kesin, koşullu ve seçenekli olmak üzere üç işlevinde bulunur.

Us kavramları, ilkin tam özne düşünüsünü, ikinci olarak koşullar dizisinin tam olması düşünüsünü ve üçüncü olarak da kavramların olanaklı olanının eksiksiz bütünü düşünüsünü içerir.

Ulamlara duyusal hiçbir belirlenim karışmadığında, usun bu ulamları kullanışı deneyin büsbütün dışındaki şeylere gidebilir. Ancak usun ulaşabildiği, görünün koşullarından soyutlanmış, bu nesnelere kendinde şey (noumenon) denir.

Arı us bir yüklemin öznesinin, zorunlu olarak yalnızca bir yüklem olan bu öznenin de öznesinin ve onun da öznesinin salt özneyi bulana dek aranmasını ister. Aramamızda ulaşabileceğimiz şeyleri salt özne sayamayız, çünkü anlama yetimiz, doğal yapısı gereği, her şeyi  kavramlar ile, yani, yüklemler ile düşünür. Bunların salt öznesi hep eksik kalır. Bu neden ile yalnızca ilinekleri bilebiliriz.

Düşünen özne (ben) bir töz gibi görünüyor, çünkü, iç duyunun bütün yüklemleri  özne olarak ben ile bağıntılıdır ve ben başka bir öznenin yüklemi gibi düşünülemez. Ben kavramının bir özne ile bağıntısının tamamlanmışlığı arı bir düşünü (ide) gibi değil, deneyde verilmiş salt özne gibi görünüyor. Ama, onu böyle görmek doğru değil, çünkü ussal bir kavram olmayan ben bir iç görü nesnesidir ve iç görünüşlerin bilinemeyen özneleri (kendinde şey) ile bağıntılıdır.

Arı usun deneyi aşan (aşkın) kullanılışının ortaya çıkardığı evrensel düşünüler nesnelerini duyular dünyasından alır. Böyle olmak ile birlikte ruhu yalın bir töz olarak düşünmek duyulara tasarım olarak verilemeyecek bir şeyi duyusal gibi almak olur. Bunun ötesinde evrensel düşünü koşulu ile bağıntısını öylesine genişletir ki karşısındaki deneyi aşar; evrensel düşünü nesnesini deneysel olarak karşılamaz.

Bu tür deneyi aşan düşünüler ulamların sınıfları sayısındadır. Bunlar her birinde verilmiş bir koşullu olanın koşullar dizisinin salt tamlığına doğru yönelirler. Bu evrensel düşünülere uygun olarak, arı usun yalnızca dört tür eytişimsel (diyalektik) savı vardır.

Eytişimsel savlar, ikisi yapısal, ikisi varoluşsal olmak üzere, dört çatışkıdır (antinomi): “Evrenin uzam ve zaman bakımından bir başlangıcı (önü) vardır; (karşıtı) evren uzam ve zaman bakımından önsüz sonsuzdur” ile “evrende her şey yalın olandan oluşur; (karşıtı) evrende hiçbir yalın şey yoktur, her şey karmaşıktır” ve “evrende birbirinden bağımsız nedenler vardır; (karşıtı) evrende her şey nedensel bağıntılıdır”; “evrenin nedenler dizisinde bir zorunlu varolan bulunur;  (karşıtı) bu dizideki şeylerin olması rastlantısaldır”, savlarıdır.

Çatışkının ilk sınıfında, ön koşulun yanlışlığı çelişkili olanın bir kavramda bağdaşabilir olarak tasarlanmasında bulunuyor. Çatışkının devingen sınıfına gelince, ön koşulun yanlışlığı bağdaşabilir olanın çelişkili olarak tasarlanmasındadır. Dolayısı ile birinci durumda karşıtlaştırılan iki sav da yanlış olabilirken, ikincide, yanlış bir anlamadan, karşıtlaştırılan iki sav da doğru olabilir.

Bağımsızlık ile ilgili üçüncü çatışkıya gelince: Doğa yasalarının nedeni ustur; bu durumda us etkiler ile bağıntılıdır. Etkiler arı duyusallığın doğa yasalarına göre oluştuğundan, us etkilerin nedeni değildir; bu durumda us etkilerden bağımsızdır ve usun duyusal olanca belirlenmesi olamayacağından us bağımsızdır.

Dördüncü çatışkıda, görünüşteki neden, kendinde şey olarak düşünülebilen, görünüşlerin nedeninden ayırt edildiğinde, “duyular dünyasında varoluşu zorunlu hiçbir neden yoktur” önermesi ile “evren kendi nedeni olarak zorunlu bir varolana bağıntılıdır” önermesi bağdaşabilir.

Usun kullanılışındaki bir başka aşkın düşünü de arı usun ülküsüdür. Bu ülkü, usun, ruhsal ve evrensel düşünü ile yaptığı gibi, deneyden yola çıkıp nedenler dizisinde yükselerek, yapabildiğince bu diziyi salt olarak tamamlamaya yönelmek yerine, bütünü ile deneyden koparak düşünsel bir şeyi gerçekten var sayıp,  düşününün öznel koşullarını şeylerin nesnel koşulları saymasından kaynaklanan eytişimsel kurgulamasıdır, Kant’a göre.