Aristoteles; Organon 2, Önerme
Önce, adın ve eylemin, sonra, yadsıma ve onaylamanın, önerme ve anlatımın ne olduğunu açıklamak gerekir. Konuşma sırasında çıkarılan sesler ruhsal durumların, yazılmış olanlar seslendirilen sözlerin göstergeleridir. Anlatımların doğrudan gösterdikleri ruhsal durumların ve bu durumların betileri oldukları şeylerin herkeste aynı olmasına karşın insanların hepsi aynı yazıyı ve aynı seslendirmeyi kullanmıyor. Bu durum, ayrı bir bilimin konusu olduğundan, “Ruh Üzerine” adlı betiğimizde irdelenmiştir (diyor Aristoteles) .
Ruhta doğrudan ve yanlıştan bağımsız kavramlar veya zorunlu olarak doğru ya da yanlış olan kavramlar vardır; bunların dilsel anlatımları da böyledir. Doğru, yanlış olma, kavramların ya da sözlerin birleştirilmesi ya da ayrılmasındadır. Adlar ve yüklemler, kendi başlarına alındıklarında birleştirilmemiş kavramlar gibidir. Bu durumda örneğin insan, beyaz bir başlarına ne doğru, ne de yanlıştır. “Tekegeyik” bir anlama çekilir; ama saltık veya zamansal olarak, vardır veya yoktur eklenmedikçe bu söze doğru ya da yanlış denemez.
“Ad, zamandan bağımsız, uzlaşımsal bir anlamı olan ve hiçbir bölümü kendi başına anlamlı olmayan bir seslemedir. Gerçekten, Kallippos özel adının bir bölümü olan hippos (at), kalos hippos (güzel at) anlatımının bölümleri gibi, bir şeyi karşılamaz. Bunun ile beraber yalın adlardaki durum, birleşik adlarda olmaz. Yalın adlarda, bölümün herhangi bir anlamı yokken birleşik adların bölümlerinin anlamları, bütünün anlamına katışır. Bir sesleme, doğası gereği ad olmayıp, yalnızca bir gösterge ise uzlaşımsal anlamlıdır” diyor Aristoteles; çünkü eklemli olmayan hayvan seslerinin hiçbiri, bir anlamı da olsa, ad değildir.
“İnsan olmayan” bir ad değildir. Gerçekte böyle bir anlatımı karşılayan hiçbir terim bulunmuyor. Çünkü, “insan olmayan” ne bir söz, ne de bir yadsımadır. Bunun ancak belirsiz bir ad olduğu onaylanabilir. Çünkü “insan olmayan”, olana da, olmayana da değgindir.
Aristoteles “Philon’dan, Philon’a gibi anlatımlar ad değil, bir adın durumlarıdır” diyor: Bu durumda olan anlatım, çoğu bakımdan, ad gibi görülür; ama, “dır, dı, olacaktır” ile birleştirildiğinde, bir ada olana karşıt, ne doğru, ne de yanlış olur. Örneğin, “Philon’dandır”, “Philon’dan değildir”, bu durumda, ne doğru, ne de yanlış hiçbir şeyi olmayan anlatımdır.
Eylem, kendi öz anlamına zaman katılmış bir sözdür; bölümlerinin kendi başlarına bir anlamı yoktur ve hep başka bir şey konusunda söylenen bir şeyi karşılar. Kendi öz anlamından başka, zamanı anlattığını söylüyorum (diyor Aristoteles). Örneğin, “sağlık” bir addır. Oysa “sağlıklıdır” bir eylemdir. Çünkü fazladan, bu durumun şimdi de sürdüğünü gösterir. Bundan başka, eylem, bir şey konusunda, örneğin, bir öznenin olan veya bir öznede bulunan konusunda, söylenenin göstergesidir.
“İyi değildir” veya “hasta değildir” gibi anlatımlar eylem olmaz. Kendi öz anlamına zaman anlamını eklese de ve hep bir özneye değgin olsa da bu türlü anlatımlara bir ad verilemez. Bunlara, yalnızca, “belirsiz eylem” denebilir; çünkü ayrımsız olarak herhangi bir şeye, varolana da, varolmayana da uygulanabilir.
“Sağlıklıydı”, “sağlıklı olacaktır” sözleri de birer eylem değil, birer eylem durumudur. Eylem kendi anlamına şimdiki zaman anlamını eklerken; durum şimdiki zamanı çevreleyen zamanı gösterir. Asıl eylem dediklerimiz gerçekte addır; belirli bir anlamı karşılarlar (Çünkü söylendiklerinde konuşanın düşüncesi saptanır). Ama bunlar henüz bir şeyin olduğu ya da olmadığı anlamını taşımaz. Çünkü “olmak” ya da “olmamak” sözlerinin olayı karşılayan bir anlamı yoktur. Tek başına kullanmak ile yetindiğimizde “olan” terimi de bir şey anlatmaz. Gerçekten, kendi başlarına bu anlatımlar hiçbir şey değildir.
Anlatım, ayrı ayrı alınan her bir bölümünün bir onaylama ya da bir yadsıma olarak değil, bir bildirim olarak bir anlamı olan uzlaşımsal bir seslemedir. Demek istiyorum ki (diyor Aristoteles) örneğin, “insan” sözünün anlamı insanın olduğunu ya da olmadığını içermez. Ancak bu söze başka bir şey eklendiğinde onaylama ya da yadsıma ortaya çıkar. Öte yandan insan sözünün hecelerinin hiçbir anlamı yoktur; “fare” sözündeki “re” hecesinin de anlamlı olmadığı gibi. Bu, gerçekte, bir seslemeden başka bir şey değildir. Hece yalnızca birleşik sözlerde anlamlı olabilir.
Doğal bir araç olmayan anlatımın, her durumda, uzlaşımsal bir anlamı vardır. Her anlatım “bildirisel anlatım” değildir. Kendinde doğruyu ya da yanlışı barındıran anlatım bir bildirisel anlatımdır. Bu özel bütün anlatımlarda bulunmaz; örneğin, yakarış doğru da yanlış da olmayan bir anlatımdır. “Bildirisel olanların dışındaki anlatımların incelenmesi daha çok, uzdili (retorik) veya sanatın (poetik) alanındadır; şimdilik burada inceleyeceğimiz, bildirisel olan, önermedir” diyor Aristoteles.
Bildirisel anlatımın ilk türü onaylama, sonraki ise yadsımadır. Öbür bütün anlatımlar da bağıntılanmak ile bir olur. Her önermede ad, zorunlu olarak, bir eylem veya bir eylem durumu ile bağıntılıdır. Gerçekten, “dır”, “dı”, “olacaktır” veya bunlar gibi bir şey eklenmedikçe yalnızca bir insan düşünüsünden bir önerme çıkmaz. Ayrıca, “insan” ile bağıntısı kurulan “hayvandır” veya “yürüyendir” veya “iki ayaklıdır” gibi bir söz anlatımı neden bir yapar? Kuşkusuz anlatımı bir yapacak olan “insan” ile bu sözlerin her birinin birbiri ardınca söylenmesi değildir. Nedeni ne olur ise olsun, bu sorunun çözümü başka bir bilim koluna değgindir.
Bildirisel anlatım ister tek bir şeyi, ister bölümlerinin bağıntılanmasından elde edilen bir şeyi anlatsın birdir. Karşıt olarak, tek bir nesneyi değil de, çok olanı anlatan veya bölümleri arasında hiçbir bağıntı bulunmayan önermeler birleşiktir. Yalnızca ad ile eyleme “yalın bir söylenim” demeliyiz (diyor Aristoteles); çünkü bir soruyu yanıtlarken veya içgüdüsel olarak bir yargı verirken bir önerme biçimlendirdiğimizi söyleyemeyiz.
“Yalın önerme” önermelerin bir türüdür: Örneğin, bir şey konusunda bir şeyi “onaylayan” ya da “yadsıyan” önermeler böyledir. Öbür önerme türü de yalın önermelerden oluşturulan “birleşik önerme”dir (daha önceden birleştirilmiş bir anlatımın durumu da böyledir). “Yalın önerme”, zaman ayrımlarına göre, bir öznede bir “yüklemin” olduğunu ya da olmadığını anlatan bir seslemedir.
“Onaylama”, bir şeyin başka bir şey ile bağıntılı olduğunun, “yadsıma” ise bir şeyin başka bir şeyden ayrı olduğunun bildirilmesidir. Bir şeye değgin olanı o şeye değgin değilmiş gibi, bir şeye değgin olmayanı o şeye değginmiş gibi onaylamak olanaklı olduğundan ve içinde bulunulan zamanın dışında kalan zamanlara göre de bu yapılabildiğinden, onaylanan her şeyi yadsımak, yadsınan her şeyi de onaylamak olanaklıdır. Bunun sonucu olarak, her onaylamanın karşıtı bir yadsıma, her yadsımanın karşıtı bir onaylamanın bulunduğu apaçıktır.
“Bir onaylama ile bir yadsımanın karşıt olmasına `çelişme´ derim. `Karşıt´dan da aynı bir öznenin aynı bir yüklemini bildirmesine karşın ( sofistlerin kurnazlıklarını karşılamak üzere bizim eklediğimiz başka açıklamalara değinmeksizin) eşsesli olmayan bir önerme anlarım” diyor Aristoteles.
Tümel ve tekil şeyler bulunduğundan, doğası birçok özne (tür) konusunda onaylanma olana “tümel”, öyle olmayana da “tekil” denir. Örneğin, insan tümel, Kallias tekil bir terimdir. Zorunlu olarak belirli bir şeyin bir şeye değgin olduğu ya da olmadığı önermesi bazen bir tümele, bazen de bir tekile uygun gelir.
Bir tümel konusunda bir şeyin hem ona değgin olduğu, hem de olmadığı bütün olarak söylenir ise “zıt” önermeler elde edilir. Bir tümeli bütün olarak bildirmekten, örneğin, “bütün insanlar beyazdır”, “hiçbir insan beyaz değildir” gibi önermeleri biçimlendirmeyi anlıyoruz. Ama, tümel olanı anlatmak ile beraber, bütün olarak söylenmemişler ise, anlatımlarda anlatılan şeyler, bazen zıt olsa da, anlatımlar zıt değildir (diyor Aristoteles).
“İnsan beyazdır”, “insan beyaz değildir” tümel olanı karşılayıp da bütün olarak bildirilmemiş önermelerdir. İnsan bir tümeldir ama, önerme “bütün” olarak alınmamıştır. “Bütün” terimi tümeli anlatmayıp yalnızca tümel olan öznenin bütün olarak alındığını anlatır. Ama tümel olan yükleme, bütün eklenir ise, önerme doğru olmaz. Çünkü bütün yüklemin bütün özneye yüklendiği hiçbir onaylama doğru olamaz “bütün insanlar bütün hayvanlardır” önermesi gibi.
“Çelişme” adı verilen “karşıolum” bütün olarak alınan tümel bir özneyi anlatan bir onaylamanın, bütün olarak alınmamış olan aynı özneyi anlatan bir yadsımaya karşıt olmasıdır. Örneğin: “Bütün insanlar beyazdır”, “bazı insanlar beyaz değildir”, “hiçbir insan beyaz değildir”, “bazı insanlar beyazdır”.
“Zıt” karşıolumu, tümel bir öznenin onaylanmasının tümel bir öznenin yadsınmasına karşıt olmasıdır. Örneğin: “Bütün insanlar beyazdır”, “hiçbir insan beyaz değildir” ve “bütün insanlar dürüsttür”, “hiçbir insan dürüst değildir”. Bu önermelerin aynı zamanda doğru olamayacakları görülüyor; oysa çelişikleri, aynı özne için, bazen, aynı zamanda doğru olabilir. Örneğin: “Bazı insanlar dürüst değildir”. “bazı insanlar dürüsttür” gibi.
Tümel olup da bütün olarak alınan her çelişik çiftin biri zorunlu doğru, öbürü zorunlu yanlıştır. Tekil olanlar için de durum budur. Örneğin: “Sokrates bilgindir”, “Sokrates bilgin değildir” gibi. Ama bazı bütün olarak alınmamış tümel önermelerin, her zaman, birinin doğru, öbürünün yanlış olduğu söylenemez. Gerçekten insanın hem güzel olduğunu, hem de güzel olmadığını (çirkin güzel değildir) söylemek doğrudur. İlk bakışta, bunlar “Bütün insanlar güzeldir”, “hiçbir insan güzel değildir” sanılabildiğinden ikisinin de doğru olması saçma gibi gelebilir (diyor Aristoteles)
Tek bir onaylama karşısında tek bir yadsıma vardır. Çünkü yadsımanın onaylanan yüklemi yadsıması ve özne tekil olsun, tümel olsun; bu özneyi karşılaması zorunludur. Örneğin: “Sokrates bilgindir”, “Sokrates bilgin değildir”; “insan beyazdır”, “insan beyaz değildir” gibi. Ama karşıolum önerme çiftlerinde yüklem aynı kaldığı durumda öznenin niceli değiştiğinden “çelişme” dediğimiz büsbütün başka tek bir onaylamaya tek bir yadsıma karşısında bulunuyoruz. Örneğin, “Bütün insanlar beyazdır”ın çelişiği “bazı insanlar beyaz değildir”; “bazı insanlar beyazdır”ın çelişiği “hiçbir insan beyaz değildir”; gibi.
Özne tümel olsun ve bütün olarak alınsın ya da böyle olmasın, bir tek öznenin bir tek yüklenimini anlatan onaylama ya da yadsıma bir tektir. Örneğin, “bütün insanlar beyazdır”, “bazı insanlar beyaz değildir”, “insan beyazdır”, “insan beyaz değildir”, “hiçbir insan beyaz değildir”, “bazı insanlar beyazdır” gibi. Bunun tek koşulu “beyaz” sözünün tek bir anlamının olmasıdır (tek bir şeyi karşılamasıdır)
Tek bir ad tek bir şey oluşturan iki şeye uygulanır ise onaylama da yadsıma da bir tek değildir. Örneğin, “atlı” sözünün “insan” ile “at” anlamına geldiğini söylersek, “atlı beyazdır” önermesi tek bir onaylama olmayacak; ayrıca, bir tek karşıt yadsıma da olmayacaktır. Aslında, “atlı beyazdır” önermesinin, “insan at beyazdır” önermesinden hiçbir ayrımı yoktur.
“İnsan at beyazdır” önermesi, beraber alınan “at beyazdır”, “insan beyazdır” önermelerinden ayrımlı değildir. Öyle ise bu iki önerme beraberce çok şeyi anlattığına yani “karmaşık” olduğuna göre, apaçıktır ki “insan at beyazdır” ya beyaz at ile beyaz insanı anlatır ya da hiçbir şey anlatmaz; çünkü “insan at” diye bir şey yoktur. Bu neden ile, bu önerme türünde çelişik önerme çiftinden birinin zorunlu doğru, öbürünün zorunlu yanlış olduğunun doğru olmadığı anlaşılıyor (diyor Aristoteles).
“Şimdi veya geçmişte varolan şeylerin onaylanması ya da yadsınması zorunlu olarak doğru ya da yanlıştır. Tümel ve böyle olup da bütün olarak alınan çelişik önermelerin de her zaman biri doğru öbürü yanlıştır; söylediğimiz gibi, tekil özneler için de bu böyledir. Buna karşılık, tümel olup da bütün olarak alınmamış olan önermelerde bu zorunlu değildir. Önerme konusunda şimdiye değin anlattıklarımız bunlardır” diyor Aristoteles Organon’unda.
“Tekiller” konusunda şimdi ve geçmiş için söylediklerimizi “gelecekte” olacaklar için söyleyebilir miyiz? Her onaylama ya da yadsıma doğru ya da yanlış olduğunda, bir şey ya vardır ya da yoktur. Bu durumda, bir kişi herhangi bir şeyin olacağını, bir başkası da aynı şeyin olmayacağını savlar ise, kuşkusuz, bunlardan birinin söylediğinin doğru olması zorunludur. Çünkü her onaylama ya da yadsıma ya doğrudur ya da yanlıştır. Ya onaylayanın ya da yadsıyanın söylediği doğru olmalıdır. Yoksa olayın gerçekleşmesi “belirsiz” olur. Belirsiz olma şimdi ile geleceğin, şöyle veya böyle davranma konusunda, bağıntısının olmamasından başka bir şey değildir.
Şu anda beyaz olan bir şeyin öyle olacağını önceden söylediğimiz anlatım doğru olurdu. Öyle ise, şu andaki herhangi bir olayın olduğunu veya olacağını söylemek her zaman doğrudur. Ama bir şeyin olduğunu veya olacağını söylemek her zaman doğru olur ise onun olmaması veya olmayacak olması olanaksızdır. Öyle ise olması zorunlu bir şeyin olmaması olanaksızdır. Bundan bütün olacakların zorunlu olarak oldukları sonucu çıkar. Bu durumda, belirsiz veya “rastlantısal” hiçbir şey olmaz; çünkü rastlantının olduğu yerde zorunlu olma bulunmaz.
Onaylamanın ve yadsımanın ikisinin de doğru olmadığı ileri sürülemez. Örneğin, “şu olay ne olacak ne de olmayacak” denemez. Böyle olsaydı onaylama yanlış olduğunda yadsıma doğru olmazdı veya tersi. Bir şeyin hem beyaz ve hem de büyük olduğu doğru ise, bu iki nitelin ikisinin birden o şeye değgin olmaları gerekir; bu nitellerin ona yarın değgin olacaklarını onaylamak doğru ise onlar yarın gerçekten ona değgin olur. Ama bir olayın yarın olacağının da, olmayacağının da söylenemeyeceği durumlarda belirsiz olma ortadan kalkar. Örneğin yarın bir deniz savaşının ne çıkacağının, ne de çıkmayacağının söylenememesi gibi.
“Tümelleri karşılayıp bütün olarak da alınsa, tekil olanı karşılasa da her onaylama ve yadsıma için, zorunlu olarak, zıtlardan birinin doğru öbürünün yanlış olduğu ve oluşta hiçbir rastlantının bulunmadığı, bütün olanların zorunlu olmanın etkisi ile olduğu ve olacağı onaylanır ise bu anlayış gereğince, gelecek konusunda düşünce yürütmeye ve emek vermeye gerek olmadığı gibi saçma düşüncelere kapılabiliriz” diyor Aristoteles.
Onbin yıl önceden, bir kişinin bir olayın olacağını öndemesi, bir başkasının da bu öndeyiyi yadsımasını engelleyecek hiçbir şey yok, ama “zorunlu olarak olacak olan”, bu anlatımlardan o sırada doğru olanın karşıladığıdır. Ayrıca, bir onaylama ya da yadsıma oluşturmanın ya da hiçbir şey söylememenin olacaklar için o kadar da önemi yoktur. Gerçekte olacak olan, şu kişinin veya bu kişinin onaylama ya da yadsımasına bağlı olmaksızın, ne ise odur.
Olayları gerçekleştirecek ya da gerçekleştirmeyecek olan, on bin yıl önce veya başka bir zamanda, onaylanmaları ya da yadsınmaları değildir. Olaylar çelişik önermelerin birine uygun olacak biçimde varolsalardı, her zaman o önermenin söylenmesi zorunlu olurdu ve hem de olayların hepsi her zaman zorunlu olarak oluşurdu. Olan bir şeyin oluşacağını söylemek her zaman doğru olduğundan varolduğu doğru olarak söylenen bir şey gerçekleşmeden edemez.
Olacakların ilkesi düşüncede ve eylemdedir. Genelde, sürekli “güncel (aktüel)” olmayan olayların rastlantısal oluşmaları olanaklıdır; bunlar oluşabilirler de, oluşmayabilirler de. Örneğin, şu giysi parçalanabilir de, parçalanmayabilir de; ama önce eskir. O giysi parçalanmayabilirdi; onda eskime olanağı bulunmasaydı parçalanmayacaktı. Bunun sonucu olarak bazı olayların oluşmaları belirsiz olmanın sonucudur; bu durumda, onaylama ya da yadsıma birbirinden ne daha doğru, ne de daha yanlış olur. Olayların bir bölümünde de belirli bir yönde eğilim daha güçlü ve daha süreklidir.
Gerçekten zorunlu olan varolanın varolduğunda varolması, varolmayanın varolmadığında varolmamasıdır. Ama bu “varolan her şey zorunlu olarak varolur, varolmayan her şey de zorunlu olarak varolmaz” demek değildir. Çünkü her varolanın varolduğu zaman zorunlu olarak varolduğunu söylemek ile “saltık zorunlu” olarak varolduğunu söylemek aynı şey değildir. Varolmayan her şey için de bu böyledir.
Çelişik önermelere uygun gelen ayrım da aynıdır. Her şey zorunlu olarak vardır ya da yoktur; olacaktır ya da olamayacaktır. Bunun ile beraber bu almaşıklar ayrı ayrı göz önüne alındığında ikisinden hangisinin zorunlu olduğu söylenemez. Örneğin, zorunlu olarak yarın bir deniz savaşı çıkacaktır ya da çıkmayacaktır, ama yarın bir deniz savaşının çıkması zorunlu değildir, çıkmamasının da zorunlu olmaması gibi. Zorunlu olan ise yarın bir deniz savaşının çıkacağı ya da çıkmayacağıdır.
Önermeler olaylara uygun geldiklerinde doğru olur. Olaylar belirsiz bir durumda olup da “güç (potansiyel)” durumunda zıt ise bunları karşılayan önermelerin de öyle olması gerekir. Güç durumunda olup da varolmayan ya da güç durumunda olup da yokolmayan olaylar bakımından, zorunlu olarak iki çelişik önermeden biri doğru öbürü yanlış olur; ama zorunlu olarak doğru ne biri, ne de öbürü, birinden biridir ve bu da, güç olarak doğru olduğundan, henüz doğru ya da yanlış değildir.
Güç durumunda olup da henüz oluşmamış olaylar bakımından da iki zıt önermeden birinin doğru öbürünün yanlış olması zorunludur. “Güç durumundaki” olaylar için, onaylama ve yadsıma olarak, birbirine zıt, iki önermeden hangisinin doğru, hangisinin yanlış olacağı, kuşkusuz, belirsizdir. Henüz gerçekleşmemiş, yalnızca oluşma (ya da oluşmama) “gücünde” olan, olayların durumu “güncel” olayların durumu gibi değildir.
Onaylama, bir şeyin, bir adı olan veya olmayan, herhangi bir şeye yüklendiğini anlatır. Ama onaylamada yüklenen şeyin bir tek olması, onun yüklendiği öznenin de bir tek olması gerekir. “İnsan olmayan” teriminin belirli anlamında bir ad olmayıp belirsiz bir ad olduğu söylendi. Bir bakıma belirsiz ad da tek bir şeye gönderir. Bunun gibi örneğin,“hasta değildir” anlatımı da belirli bir eylem olmayıp belirsiz bir eylemdir. Bunun sonucunda, bütün onaylamalarda ve bütün yadsımalarda belirli adlar, belirli eylemler, belirsiz adlar ve belirsiz eylemler bulunur.
Eylemsiz ne onaylama, ne de yadsıma olur. “(Var) dır”, “(var) dı”, “(var) olacaktır” eylemleri zamanı eklerler. İlk onaylamanın ve ilk yadsımanın, bir ad ile bağıntılanan “vardır” ve “yoktur (var değildir)”, örneğin, “insan vardır”, “insan yoktur” olduğu açık. Bunlardan sonra, “insan olmayan vardır”, “insan olmayan yoktur” geliyor. Sonra, sırası ile: “Bütün insanlar vardır”, “Bütün insanlar yoktur”, “bütün insan olmayanlar vardır”, “bütün insan olmayanlar yoktur” önermeleri gelir. Şimdiki zamanın dışında kalan bütün zamanlar için de aynı usyürütme sürdürülür.
“Dır” (vardır) eylemi bir üçüncü terim olarak yüklendiğinde, karşıt önermelerin sayısı iki kat artar. Örneğin, “insan bilgilidir” önermesinde “dir” eyleminin (buna ister ad, ister eylem densin) onaylamanın üçüncü ögesini oluşturması nedeni ile, burada dört önerme bulunacaktır. Bu önermelerden ilk ikisi, “insan bilgilidir” ve “insan bilgili değildir” olur; sonra “yokumsama” biçiminde “insan bilgili olmayandır” “insan bilgili olmayan değildir” gelir. Anlatmak istediğim (diyor Aristoteles), “dır” eylemi hem “bilgili” terimine, hem de “bilgili olmayan” terimine ekleniyor ve böylece önermeler dörde çıkıyor.
“İnsan bilgilidir”in yadsınması “insan bilgili değildir”, “insan bilgili olmayan değildir”in yadsınması, “insan bilgili olmayandır”. Bu çeşit durumlarda görüldüğü gibi, “dır” ve “değildir” “bilgiliye” ve “bilgili olmayan”a ekleniyor. Ad bütün olarak alındığında da aynı yoldan gidili: 1) “Bütün insanlar bilgilidir”; 2) “bazı insanlar bilgili değildir”; 3) “bazı insanlar bilgili olmayan değildir”; 4) “bütün insanlar bilgili olmayandır”. Burada, 1 ve 4 önermeleri aynı zamanda doğru olamaz. Bu ayrıksı bazı durumlarda olanaklıdır.
İki karşıt önerme çifti daha var. Bu durum, bir terimin, bir çeşit özne olarak ele alınan, “insan olmayan” ile bağıntılandığında ortaya çıkar. “İnsan olmayan bilgilidir”; “insan olmayan bilgili olmayan değildir”; “insan olmayan bilgili değildir”; “insan olmayan bilgili olmayandır”. Karşıt önermelerin sayısı bundan fazla değildir. “Bütün”, “hiçbir” terimlerinin yadsımada ve onaylamada adın anlamında bir ayrım oluşturmamaları nedeni ile bu tür önermeler “bütün” olarak alınmamıştır.
“Dır” eyleminin eklenemeyeceği önermelerde, örneğin, “iyileşir”, “gezinir” dendiğinde, “dır” eylemi eklenmiş gibi sonuç alınır. Örneğin, “bütün insanlar gezinir”, “hiçbir insan gezinmez”, “bütün insan olmayanlar gezinir, “hiçbir insan olmayan gezinmez”. Gerçekte, “bütün insan olmayanlar” denmemeli yadsıyıcı anlatım yalnızca “insan olmayan”a eklenmelidir. Çünkü, “bütün” terimi öznenin tümel olduğunu anlatmaz; öznenin bütün olarak alındığını gösterir. Bu, “insan gezinir” , “insan gezinmez”, “insan olmayan gezinir”, “insan olmayan gezinmez” gibi çekilmelidir.
“Bütün” ve “hiçbir” terimlerinin belirli bir ada belirli bir eylemin onaylanmasının ya da yadsınmasının bütün olarak alındığını göstermekten başka bir anlamı yoktur. “Bütün hayvanlar bilgilidir” önermesine zıt olan yadsıma “hiçbir hayvan bilgili değildir” olduğundan, bu iki önermenin, kesin olarak, aynı zamanda, aynı özne, yükleme göre, doğru olmayacakları açık; ama bunların “bazı hayvanlar bilgili değildir”, “bazı hayvanlar bilgilidir” gibi, karşıtları, bazen aynı zamanda doğru olabilir.
“Bütün insanlar bilgili olmayandır” önermesi “hiçbir insan bilgili değildir” önermesi ile eş anlamlıdır. Bundan sonra, “bazı insanlar bilgili olmayandır” önermesi ile karşıtı “bazı insanlar bilgilidir” gelir; “bilgili bir insanın varolması, zorunlu olarak, bu önermeden çıkar” diyor Aristoteles. Gene, tekil özneli önermeler ile sorulan bir soru, doğru yadsıyıcı bir önerme ile yanıtlanır ise, onaylayıcı bir başka önerme de doğrudur. Örneğin, “Sokrates bilgin midir?” Sorusuna verilen “hayır Sokrates bilgin değildir” yanıtı doğru ise “evet Sokrates bilgin olmayandır” da doğrudur.
Bütün olarak alınan özneler için, örneğin, “bütün insanlar bilgili midir?” Sorusuna yanıt “evet bütün insanlar bilgilidir” ise “evet bütün insanlar bilgili olmayandır” onaylayıcı önermesi yanlış; “hayır bazı insanlar bilgili değildir” yadsıyıcı önermesi doğrudur. Bu sonuncu çelişiktir; bundan önceki zıttır.
“İnsan olmayan”, “bilgili olmayan” gibi belirsiz adlı veya eylemli sözler, adsız ve eylemsiz olumsuz anlatımlar sanılabilir. Oysa, “olumsuz” anlatım, zorunlu olarak, doğru ya da yanlıştır; öyle ise, başka bir şey eklemeden “insan olmayan” demek “insan”dan fazla bir şey söylememek, yani doğru ya da yanlış olacak bir şey söylememektir. “Bütün insan olmayanlar bilgilidir” önermesi, anlam bakımından, daha önce anlattığımız önermeler gibi değildir; çelişiği olan “bazı insan olmayanlar bilgili değildir” önermesi de böyledir. “Bütün insan olmayanlar bilgili olmayandır” önermesi, “hiçbir insan olmayan bilgili değildir” önermesi ile aynı anlama gelir.
Özne ile eylemlerin yer değiştirmesi önermenin anlamını değiştirmez (“İnsan beyazdır”; “beyazdır insan”); böyle olmasaydı bir onaylamaya karşıt birçok yadsıma olurdu. Gerçekten, “insan beyazdır” önermesinin “yadsınması” “insan beyaz değildir” önermesidir. “Beyazdır insan” anlatımı alındığında: “Beyazdır insan”ın yadsınması, “beyaz değildir insan olmayan” olarak alındığında, “beyaz değildir insan olmayan”, aynı zamanda, “beyazdır insan olmayan”ın da yadsınmasıdır. “Beyazdır insan”ın yadsınması olarak “Beyaz değildir insan” alındığında ise bir tek önermeye karşıt bir tek çelişik önerme olur. Öyle ise adın ve eylemin yer değiştirmesinin onaylamanın ve yadsımanın anlamını (insan, insan olmayan) etkilememesi gerekir.
Bir tek şey oluşturmayan, çok sayıda öznenin bir yüklemini veya tek bir öznenin birçok yüklemini onaylayan ya da yadsıyan, birçok sözden oluşan bir anlatım, tek bir onaylama da, tek bir yadsıma da sayılmaz. Tek bir ad ile gösterilmiş olmak ile beraber, bir birleşim oluşturmayan şeylere “bir” denmez. Örneğin, insan “iki ayaklı uygar hayvandır”; kuşkusuz “İnsan”, gerçekten, bu belirlemelerden oluşmuş bir “birleşim”dir.
Örneğin, “insan, beyaz, gezinir”den bir birleşim oluşturulamaz. Özne olarak alınan bu üç terime bir tek yüklem onaylanır ise, bir olan bir onaylama değil, yalnızca, “sözel” bir birleşim elde edilir. Bu üç terim tek bir özneye yüklendiğinde ise, gene, onaylamanın bir olması sağlanamaz.
Bir birleşim oluşturmayan “insan, beyaz, gezinir”, örneğin Sokrates’e (tek bir özneye) yüklendiğinde onaylama bir olmaz. Öyle ise eytişimsel (diyalektik) sorgulama, soruya çelişmenin iki ögesinden biri ile bir yanıt istemek ise, verilecek yanıt tek bir önerme olmayacaktır. Çünkü, gerçekte sorunun kendisi de, yanıt doğru olsa da, bir değildir. “Bu konuda Topikler’de açıklama yaptım” diyor Aristoteles.
Bir olayın doğası konusundaki bir sorunun eytişimsel (diyalektik) bir soru olmadığı açık. Sorgulayan, sorgulananı, yanıtında, çelişmenin iki ögesinden birini seçmek zorunda olmaksızın, özgür bırakmalıdır. Gerçekten, zorunlu olan önce olayı adlandırmak, sonra da örneğin, “insan”ın “tanımının” sorudakine uygun olup olmadığını araştırmaktır.
Bazı önermelerde yüklemler eylemlerin bir birleşimidir, ama bütün eylemler birleştirilemez. Örneğin insan öznesinin, “insan” olduğu, “hayvan” olduğu ayrı ayrı söylenebilir veya “insan hayvan”dır diye bu belirlenimler birleştirilebilir. “İnsan”a, “insan” ve “beyaz” da tek bir anlatımda, birleştirilerek yüklenebilir. Ama, örneğin, “kunduracı”yı ve “iyi”yi aldığımızda, insana “iyi kunduracı”dır diyemeyiz. Ayrı ayrı yüklenebilen her eylemin bunlar birleştirildiğinde de zorunlu olarak gerçeği karşılayacağını onaylamak saçmalığa yol açar.
“İnsan” öznesine “beyaz insan” birleşimi yüklendiğinde; elde edilen anlatımı onaylamak doğrudur. Bu önermeye bir “beyaz” daha yüklendiğinde anlatım “insan beyaz insan beyazdır” olur ve bu sonsuza değin gider. Bu “gezinen” ve “müzikçi” için de geçerlidir. Bunun gibi, örneğin, Sokrates “Sokrates insandır” da, “Sokrates iki ayaklıdır” da. Bu örneklerden, “saltık” olarak, eylem birleşimlerinin her durumda olanaklı olduğunu onaylamanın bizi çok sayıda saçmalığa düşüreceği görülüyor.
“İnsan beyaz müzikçidir” demek doğru olsaydı bile, “müzikçi” ve “beyaz” terimleri gene tek bir şey oluşturamayacaktı. Çünkü insan “ilineksel” olarak beyazdır ve müzikçidir. Böyle olduğundan bunlar tek bir şeyi karşılamak üzere, birleşemez. Bu neden ile kesin olarak, “insan iyi kunduracıdır” denemez. Oysa “insan iki ayaklı hayvandır” denebilir; çünkü bu durumda yükleme ilineksel olarak yapılmamıştır. Bunun gibi, birbiri içinde bulunan yüklemler için de bu olanaklı değildir. Böylece insana ne “beyaz” birçok kez yüklenebilir ne de “insan hayvan” veya “insan iki ayaklı” demek gerekir; çünkü “hayvan” da “iki ayaklı” da, insanca kapsanmıştır.
Bir özel şey konusundaki onaylama “saltık doğru” olabilir. Belirli bir insanın insan olduğu veya belirli bir beyaz insanın beyaz olduğu saltık doğrudur. Ama, yüklemde bir çelişik terim geçiyor ise bu olanaklı değildir. Örneğin, ölmüş birinin insan olduğunun söylendiği önerme doğru değildir. Bir çelişme yüklemi her zaman geçersiz kılar, ama, çelişme bulunmaması onu her zaman doğru kılmaz. “Homeros şairdir” anlatımını alalım bundan Homeros’un varolduğu çıkmaz. Çünkü “vardır” eylemi Homeros konusunda “ilineksel” olarak onaylanmıştır; “dır” onaylaması ancak Homeros’un şair olduğunu onaylar; saltık anlamda onun varolduğunu anlatmaz.
“Adların yerine tanımları koyulduğunda veya yükleme “ilineksel” olarak değil, “özsel” olarak yapıldığında, aralarında hiçbir çelişme bulunmayacak olan eylemlerden biri ile ancak, tekil bir öznenin bir yüklemini `saltık olarak´ onaylama hakkı elde edilebilir” diyor Aristoteles. Varolmayana gelince, “sanısal” özne olduğundan ona “vardır” demek doğru olmaz. Çünkü varolmayan konusundaki sanı, onun varolduğu değil, varolmadığı yönündedir.
Şimdi, “olanaklı ve olanaklı değil”i, “koşullu ve koşullu değil”i ve “olanaksız ile zorunlu”yu anlatan onaylama ve yadsımaların kendi aralarında ne yoldan bulunduklarını incelemeliyiz. Birleşik anlatımlar arasında, kendi aralarında çelişme olarak karşıt olanların “dır” veya “değildir” sözleri ile anlatıldığını söyledik. Örneğin, “insan vardır”ın yadsınması “insan olmayan vardır “değil, “insan var değildir”dir; “insan beyazdır”ın yadsınması ise “insan beyaz olmayandır” değil “insan beyaz değildir”dir. “İnsan beyaz olmayandır” olsaydı, onaylama veya yadsıma herhangi bir özne için geçerli olduğundan bundan, örneğin, “odun beyaz olmayan insandır” denebileceği sonucu çıkardı.
Çelişik önermelerin “dır” veya “değildir” eylemleri ile anlatıldığını söyledik. “Dır (vardır)” eyleminin eklenmediği önermelerde de durum budur. Böylece, “insan gezinir”in yadsınması “insan olmayan gezinir” değil, “insan gezinmez” olacak; ama aslında, “insan gezinir” demek ile “insan gezinendir” demek arasında hiçbir ayrım olmadığından yadsıma “insan gezinen değildir” olacaktır. Bunun sonucunda, bütün durumlarda bu böyle ise, “bunun böyle olması olanaklıdır”ın yadsınması “bunun böyle olmaması olanaklı değildir” değil, “bunun böyle olması olanaklı değildir” olacaktır.
Bir şey böyle olabilir ya da böyle olmayabilir. Kesilebilen, gezinebilen şeyler kesilmeyebilir veya gezinmeyebilir. Bunun nedeni güç (potansiyel) durumunda böyle olan şeylerin güncelleşme sırasında da, her zaman, böyle olmadığıdır. Öyle ki, yadsınma da ona değgindir. Çünkü gezinme gücü olan her şey gezinmeyebilir de; görme gücü olan her şey görmeyebilir de. Bunun ile beraber karşıt önermelerin aynı özne için aynı zamanda doğru olmaları olanaksızdır.
“Bunun böyle olması olanaklıdır”ın yadsınması “bunun böyle olmaması olanaklıdır” olamaz; böyle olsaydı, bundan aynı özneye aynı yüklemin onaylanıp, yadsınamayacağı ile beraber, olumlu ya da olumsuz önermeleri oluşturmanın “dır” ya da “değildir” eylemlerinin eklenmesi olmadığı sonucu çıkardı ki bu doğru değildir. Böylece, “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinin yadsınması “bunun böyle olması olanaklı değildir” olmalıdır. Yadsınması “Bunun böyle olması koşullu değildir” olan “bunun böyle olması koşulludur” önermesi için de us yürütme aynıdır. Bu, “zorunlu” ve “olanaksız” ile bağıntılı önermelerde de aynı biçimde olur.
Yukarda incelediğimiz, örneğin insan özneli anlatımlara üçüncü terim olarak, (insanın) öyle olduğunu ya da olmadığını belirleyen “dır” ya da “değildir” eylemleri ekleniyordu. Önermelere bunlar ile beraber, bir dördüncü terim olarak “kipsel” eylemler de eklenerek bir şeyin “olanaklı” veya “koşullu” veya “zorunlu” veya “olanaksız” olduğu ya da olmadığı belirtilir.
“Bunun böyle olmaması olanaklıdır”ın yadsınması “bunun böyle olması olanaklı değildir” olmayıp, “bunun böyle olmaması olanaklı değildir”dir. “Bunun böyle olması olanaklıdır”ın yadsınması “bunun böyle olmaması olanaklıdır” değil, “bunun böyle olması olanaklı değildir” dir. Bunun için burada “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesi ile “bunun böyle olmaması olanaklıdır” önermesi arasında bir bağıntı var gibidir. Gerçekte aynı şey böyle olabilir ve böyle olmayabilir. Çünkü “bunun böyle olması olanaklıdır”, “bunun böyle olmaması olanaklıdır” gibi önermeler kendi aralarında çelişik değildir.
“Bunun böyle olması olanaklıdır”, “bunun böyle olmaması olanaklıdır” gibi önermeler kendi aralarında “çelişik” değildir. Ama “bunun böyle olması olanaklıdır” ve “bunun böyle olması olanaklı değildir” önermeleri, aynı zamanda, aynı bir özne için, “çelişik” olduklarından, kesinkes doğru değildir. “Bunun böyle olmaması olanaklıdır” ve “bunun böyle olmaması olanaklı değildir” önermeleri de aynı özne için, aynı zamanda, gene, kesinkes doğru olmaz.
“Bunun böyle olması zorunludur”un yadsınması “bunun böyle olmaması zorunludur” olmayıp, “bunun böyle olması zorunlu değildir” olur. “Bunun böyle olmaması zorunludur”un yadsınması “bunun böyle olmaması zorunlu değildir” olur. Bunun gibi, “bunun böyle olması olanaksızdır”ın yadsınması “bunun böyle olmaması olanaksızdır” değil; “bunun böyle olması olanaksız değildir” olur. “Bunun böyle olmaması olanaksızdır”ın yadsınması “bunun böyle olmaması olanaksız değildir” olur. Genel olarak, yukarda söylediğimiz gibi, “bunun böyle olması”, “bunun böyle olmaması” anlatımın başlangıcı olarak alınmalıdır.
“Bunun böyle olması olanaklıdır” gibi önermeler “kipsel (modal)” önermelerdir. Kipsel önermelerde onaylanan ve yadsınan kiplerin başına “bunun böyle olması”, “bunun böyle olmaması” anlatımları eklenir. Aşağıdakiler karşıt kipsel çiftlerdir: “Olanaklıdır”, “olanaklı değildir”; “koşulludur”, “koşullu değildir”; “olanaksızdır”, “olanaksız değildir”; “zorunludur”, “zorunlu değildir”; “doğrudur”, doğru değildir”.
“Bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden sonra “bunun böyle olması koşulludur” önermesi gelir. Bu, birinci önerme ile karşıt olabilen bir önermedir; tıpkı, “bunun böyle olması olanaksız değildir” ve “bunun böyle olması zorunlu değildir” gibi. “Bunun böyle olmaması olanaklıdır” veya “bunun böyle olması koşulludur” önermelerinden sonra “bunun böyle olması zorunlu değildir” ve “bunun böyle olması olanaksız değildir” gelir. “Bunun böyle olması olanaklı değildir” veya “bunun böyle olması koşullu değildir” önermelerinden sonra “bunun böyle olmaması zorunludur” ve “bunun böyle olması olanaksızdır” önermeleri gelir. Kısaca, “bunun böyle olmaması olanaklı değildir” veya “bunun böyle olması koşullu değildir” önermelerinden sonra “bunun böyle olması zorunludur” ve “bunun böyle olmaması olanaksızdır” gelir.
“Bunun böyle olması olanaksızdır” ile “bunun böyle olması olanaksız değildir” önermeleri, “bunun böyle olması olanaklıdır” veya “bunun böyle olması koşulludur”, “bunun böyle olması olanaklı değildir” veya “bunun böyle olması koşullu değildir” önermelerinin ardından gelir. Bu arkasından gelme, çelişiklerden çelişiklere, ama “evirmeli” olur. Gerçekte, “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden sonra “bunun böyle olması olanaksızdır” önermesinin yadsınması; olumsuz olandan sonra olumlu olan gelir. Çünkü “bunun böyle olması olanaklı değildir” önermesinin ardından “bunun böyle olması olanaksızdır” önermesi gelir. Çünkü “bunun böyle olması olanaksızdır” olumlu, “bunun böyle olması olanaksız değildir” ise olumsuz bir önermedir.
“Zorunlu” kipinde öncekiler ile aynı davranış gözlenmez: Bunda “olanaklı”nın ve “koşullu”nun çelişiklerinin arkasından gelen karşıtlar söz konusudur. Gerçekte, “bunun böyle olması zorunlu değildir” önermesi “bunun böyle olması zorunludur” önermesinin yadsınması değildir. Çünkü bu iki önermenin her ikisi de aynı özne için doğru olabilir; Bir şeyin böyle olmaması zorunlu olduğunda böyle olması zorunlu değildir. Zorunlu kipinin, öbür kiplerin sıralanma kurallarına uymamasının nedeni karşıt olarak söylenen “olanaksızdır”ın “zorunludur”a eşdeğer olmasıdır.
Bir şeyin böyle olması olanaksız ise, böyle olması değil, böyle olmaması zorunludur ya da böyle olmaması olanaksız ise böyle olması zorunludur. Bundan, “olanaksız” ile “olanaksız değil” kipleri, benzer bir biçimde “olanaklı” ile “olanaklı değil” kipleri ardınca sıralandıklarında “zorunlu” ile “zorunlu değil” kiplerinde art arda sıralanışın karşıt yönde olmasının zorunlu olduğu sonucu çıkacaktır. Çünkü “zorunludur” ve “olanaksızdır”ın anlamları özdeş değil karşıttır.
“Bunun böyle olması zorunludur”un çelişiği olarak “zorunlu değildir” yerine “olanaklı değildir” diyebilir miyiz? Çünkü bir şeyin böyle olması “zorunlu” olduğunda onun böyle olması “olanaklıdır” da. Bu durumda, “bunun böyle olması olanaklı değildir” ise “olanaksızdır” ve böylece “zorunlu olarak böyle olan” bir şeyin böyle olduğunun yadsınması “bunun böyle olması olanaksızdır” olur; bu ise saçmadır. Gerçekte, “zorunludur”un, ardından gelen “bunun böyle olması zorunlu değildir” olacaktır.
“Bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden sonra “bunun böyle olması olanaksız değildir” önermesi, bundan sonra da “bunun böyle olması zorunlu değildir” önermesi gelir. Bundan da böyle olmak zorunda olanın zorunlu olarak böyle olmadığı sonucu çıkar ki; bu saçmadır. Bundan başka, “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden sonra ne “bunun böyle olması zorunludur”, ne de “bunun böyle olmaması zorunludur” önermeleri gelmez; çünkü bu “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden iki olanak çıkar. Oysa öbür iki önermeden herhangi biri doğru olduğunda bu iki olanak ortadan kalkacaktır.
Gerçekte, bir şey aynı zamanda böyle olabilir de, böyle olmayabilir de; ama bu şeyin “böyle olması zorunlu” ise ya da “böyle olmaması zorunlu” ise bu, hem “böyle olan”, hem de “böyle olmayan” olamaz. Bu durumda, “bunun böyle olması olanaklıdır” önermesinden sonra “bunun böyle olmaması zorunlu değildir” önermesi gelecektir; çünkü bu “bunun böyle olmaması zorunlu değildir” önermesi için de “bunun böyle olması zorunludur” önermesi için de doğrudur.
Ayrıca, “bunun böyle olması zorunlu değildir” önermesi “bunun böyle olması olanaklı değildir” önermesinden sonra gelen önermenin çelişiğidir. Çünkü “bunun böyle olması olanaklı değildir”den sonra “bunun böyle olması olanaksızdır” ve yadsınması “bunun böyle olması zorunlu değildir” önermesi olan “bunun böyle olması zorunludur” önermeleri gelir. Böylece, çelişiklerin ardınca sıralanışları da Aristoteles’in gösterdiği biçimde olur ve böyle bir durumdan hiçbir olanaksız olma çıkmaz.
“Bunun böyle olması zorunludur” önermesinden sonra “bunun böyle olması olanaklıdır”ın gelebileceği düşünülebilir. Ama, gerçekte, onun arkasından gelecek olan, bunun çelişiğidir: Yani “bunun böyle olması olanaklı değildir” önermesidir. Bunun “zorunludur”un çelişiği olmadığı ileri sürülür ise o zaman ardından gelenin “bunun böyle olmaması olanaklıdır” olduğunu onaylamak zorunlu olacaktır. Bu durumda “zorunlu olarak böyle olan”a uygulanan bu iki önermenin ikisi de yanlıştır.
Bir aynı şey kesilebilir ya da kesilmeyebilir; böyle olabilir ya da böyle olmayabilir. Bundan, zorunlu olarak, “böyle olanın, böyle olmaması olanaklıdır” sonucunu çıkarmak yanlıştır. “Böyle olanın” veya “gezenin” güç durumunda karşıtlarının bulunduğunun, her zaman doğru olmadığı açık. En başta, “ussal olmayan” olanaklılardan söz edildiğinde, örneğin, ısıtma gücü, yani ussal olmayan bir gücü olan ateş gibi şeyler için güç durumunda karşıtlarının bulunduğu doğru değildir (ateşin hem ısıtması hem de ısıtmaması olanaklı değildir).
Ussal güçler, birden çok sonucu olan, yani karşıt olan güçlerdir. Ussal olmayan güçlerin ise hepsi böyle değildir. Ateşin hem ısıtması, hem de ısıtmaması olanaklı değildir ve “güncel” durumda bulunan bütün şeyler için de bu böyledir. Böyle olmak ile beraber, ussal olmayan güçlerden bazılarının da aynı zamanda karşıtları bulunur. “Bu sözleri güç durumundaki bazı şeylerin, aynı olanaklı anlamını karşılasalar da, karşıtlarının olamayacağını anlatmak için söyledik” diyor Aristoteles.
“Olanaklı” saltık bir terim değildir. “Olanaklı” sözü, bazen, güncel durumda olanı, gerçeği anlatır; örneğin, gerçekte gezdiği için birine “gezendir” denir. Genel olarak, bir şeyin böyle olması, onun böyle olduğunun, daha önce, güncel durumda görülmesi nedeni ile olanaklıdır. “Olanaklı”, bazen de, bir eylemin gerçekleşebileceğini (güncelleşebileceğini) anlatır, örneğin, bir insanın, gezebileceği olanaklı olduğu için, “gezen olduğunun” söylendiğindeki gibi. Bu sonuncusu devinimdeki şeylere değgin güçtür.
Devinmeyenler de “olanaklı” olabilir. Gezen, eylem durumunda bulunan insan değin, yalnızca güç durumunda bulunan insanın da olanaklı olduğunu söylemek doğrudur. Yalnız, devinmeyenleri “saltık zorunludur” diye onaylamak doğru değildir. Onu başka bir tür zorunlu olan olarak onaylayabiliriz. Sonuçta, mademki tekil tümelden geliyor; öyle ise, her olanaklı için olmasa da, zorunludan da olanaklı çıkar. Kuşkusuz “zorunlu ve zorunlu olmayan”, bütün şeylerin öyle olmalarının ya da öyle olmamalarının ilkesidir. Bütün şeyler bunlardan gelmiş gibi düşünülebilir.
Şimdiye değin söylenenler açıkça gösteriyor ki “zorunlu olarak böyle olan” güncel durumda böyledir. Bunun sonucu olarak, “önsüz sonsuz” olanlar önce geliyor ise, “güncel olanın” “güç durumunda” olandan önce olması gerekir. Bazı varolanların, örneğin, “ilk tözler”in, güçsüz eylemi var ise, öbürlerinin güç ile eylemi vardır. Onlar doğaları gereği, önce; ama, zaman içinde sonradır; bazıları da hiçbir zaman eyleme geçmeden, “arı güç” durumundadır.
Sorun onaylamanın karşıtının yadsımada veya başka bir onaylamada olup olmadığını araştırmak ile ortaya koyulur; “bütün insanlar bilgilidir” önermesinin zıttı “hiçbir insan bilgili değildir” midir?, Yoksa “bütün insanlar bilgisizdir” midir? Örneğin, “Kallias bilgilidir”, “Kallias bilgili değildir”, “Kallias bilgisizdir” önermelerini aldığımızda, bu önermelerin hangilerinin karşıt olduğunu araştırdığımızda, seslemeler zihinde geçenlerden oluştuğundan, zihindeki karşıt yüklemli olan yargı, örneğin, “bütün insanlar bilgilidir” yargısının “bütün insanlar bilgisizdir” yargısına olduğu gibi, karşıt yüklemli yargı ise, bu söylenenler için de zorunlu olarak böyledir.
Zihinde karşıt olan karşıt yüklemli yargı olsa da “onaylamaya karşıt olan yadsımadır”. Yanlış yargıya karşıt olan doğru yargının ne olduğunu incelemek gerekir: Yadsıyan yargı mı? Onaylayarak karşıtı ortaya koyan yargı mı? Örneğin, “iyi olanın iyi olduğunu” anlatan doğru bir yargı mı? “İyi olanın iyi olmadığını” anlatan yanlış bir yargı mı? Bunlardan ayrı olarak “iyi olanın kötü olduğunu” anlatan bir üçüncüsü mü?.Bu son iki yargıdan hangisi doğru olana karşıt? Tek bir karşıt olduğuna göre karşıt olma bu lki yargıdan hangisine göredir? Karşıt şeyleri karşılamaları ile karşıt yargıları tanımlamak gerektiğini düşünmek doğru değildir.
“İyi olanın iyi olduğunu” söylemek ya da “kötü olanın kötü olduğunu” söylemek, birçok veya tek bir yargıyı karşılasın, kuşkusuz bir ve aynı yargıyı seslendirmek ve gerçeği dile getirmektir. Bu yargılarda karşıt olan öznelerdir. Yargıları karşıt yapan öznelerinin karşıt olması değil, aynı bir özne konusunda karşıt yargılarda bulunmaktır. “İyi iyidir”; “iyi iyi değildir” yargılarında iyiye değgin olan ya da iyiye değgin olmayan herhangi bir başka yüklem alındığında, özneye değgin olmayanı özneye yükleyen yargılar da özneye değgin olanı ona yüklemeyi yadsıyan yargılar da doğru yargıya karşıt olarak alınamaz. Aslında, her iki durumdaki yargılar sonsuz sayıda olacaktır. Ancak kendinde yanlış bulunduran yargılar karşıttır. Öyle ise böylesine yargıların kaynağı “oluşabilen” şeylerdir; oluş karşıtlarda olduğundan yanlış için de bu böyledir.
“İyi hem iyi, hem de kötü olmayandır”. Bunlardan ilki “özsel” olarak iyiye değgindir; ikincisi ise yalnızca “ilineksel” olarak iyiye değgindir. Çünkü iyinin “kötü olmayan” olması ilinekseldir. Ama, doğru yargı bir öznenin doğrudan özünü karşıladığında daha doğru ise yanlış yargı da özü karşılamadığında daha yanlıştır. Öyle ise “iyi iyi değildir” yargısı özsel olarak iyiye değgin olan bir şeyi karşıladığından yanlış yargıdır; oysa “iyi kötüdür” yargısı ilineksel olarak iyiye değin olanı yüklemektedir. Bundan, iyiyi yadsıyan yargının iyinin karşıtını yükleyenden daha yanlış olacağı sonucu çıkar.
“İyi kötüdür” yargısı bir yargılar birleşmesinden başka bir şey değildir. Çünkü “iyi kötü değildir”i kastetmesi zorunludur. Çünkü her durumda, “karşıt olma” yargının yadsınmasında bulunur. Öyle ise karşıtları olmayan terimler için yanlış yargı doğrunun karşıtı olan yargıdır; örneğin “insan insan değildir” yargısını vermek yanlış bir yargıda bulunmaktır. Buradaki yadsıma karşıt olduğundan öbür yadsımalar da karşıttır. Üstelik “iyi iyidir” yargısını vermek, “iyi olmayan iyi değildir” yargısını vermek anlamına da gelir; “iyi iyi değildir” yargısını vermek ise “iyi olmayan iyidir” yargısında bulunmaktır.
Doğru bir yargı olan “iyi olmayan iyi değildir”in karşıtı, kuşkusuz, “iyi olmayan kötüdür” yargısı değildir; çünkü bu yargı da doğru olabilir. Oysa doğru bir yargı hiçbir zaman doğru bir yargıya karşıt olamaz. İyi olmayan bir şeyin kötü olması da gerçek olduğundan, bundan iki yargının aynı zamanda doğru olabildikleri sonucu çıkar.
“İyi olmayan kötü değildir” yargısı da daha doğru ya da daha yanlış değildir. Çünkü, “iyi olmayan”, “kötü” belirlenimleri beraber varolabildiklerinden bu yargı da doğru olabilir. Öyle ise “iyi olmayan iyi değildir”in karşıtı olarak bir tek, yanlış bir yargı olan, “iyi olmayan iyidir” kalıyor ki böylece, “iyi iyidir” yargısının karşıtının “iyi iyi değildir” yargısı olduğunu göstermiş oluyoruz (diyor Aristoteles). ————